Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Daha iyi bir sunu hazırlamak için ipuçları

Profesyonel bir yapıda veya başka resmi koşullarda insanları eğitmeyi veya ikna etmeyi amaçlayan sunularda, şu ipuçlarını izlemek iyi bir fikir olabilir: Slayt sayısının altıyı geçmemesini sağlayın. Sorunu, çözümünü, reddedilen alternatifleri, çözümü destekleyen araştırmayı, maliyeti (bütçe/kaynaklar) ve yapılacak işleri ortaya koyun. Slayt paketine başlık slaytları veya "Sorular" etiketli bir son slayt da ekleyebilirsiniz, ancak konuşmanızın gövdesi yaklaşık altı slayttan oluşmalı, bu sayıyı aşmamalıdır. Her madde işareti metninin tek satırı aşmamasına çalışın, metin kaydırma kullanmayın. Bu, okumayı kolaylaştırır ve madde işaretli listenin düzgün ve kolay taranır olmasını sağlar. Sözcüklerin önünde "bir" kullanmaktan olabildiğince kaçının. İlk slayttan sonra profesyonel görünümlü ve fazla göz alıcı olmayan uygun bir tasarım şablonu seçin. Tasarımın görüşlerinizin önüne geçmesini istemezsiniz. Slaytlarınızın olabildiğince ulaşılabilir olmasını sağlayın. Arka p

Sunum becerileri ve kralın konuşması (Zoraki Kral)

Bir arkadaşın sunum becerileriyle ilgili yaptığımız bir konuşma sonrası alıntıladığı bir yazıdır. Asıl sahibini tanımıyorum. Başlığı da ben uydurdum. Önceki hafta "en iyi film" dahil pek çok dalda Oscar kazanan Zoraki Kral (The King's Speech) filmini izledim. Filmin açılış sahnesi, o zamanlar henüz prens olan ve kekemelik sorunu yaşayan Kral VI. George'un bir stadyumda halka hitap edeceği sahne idi.

e.'nin beyinle ilgili yazısına cevap ve ekleme

İlgili yazı: Beyinle ilgili yaygın inançlar ne kadar doğru? Bilimin asırlardır yaygınlaştırdığı, disiplinlerarası olmaktan ve felsefeden uzak olan bu yaklaşım, insana genelden doğru bakmaktan, tarih bilincinden doğru bakmaktan aciz olduğu için, araştırmalarını hep beyinin yapısına ve işlevine ve buradan da öznel örneklere yöneltiyor. Ortaya da böyle saçma, insana dair dolayısıyla da toplumsal olana dair hiçbir veri sunmayan araştırma sonuçları çıkmış oluyor. İnsana tarihin ilerleyişi içinde bakmadan, onu büyük oranda genetik olarak belirlenmiş (ama Mozart dinlerse zekası gelişebilecek!) bir varlık olarak ortaya koymak da zaten insanın bugün kendini tarihin bir öznesi olarak görmesinin önünde engel olmakta son derece başarılı. Bu sefer anneler çılgınca çocuklarına Mozart dinletiyorlar, "uzman"ların dediği şekilde besleniyorlar, haplanıyorlar. Bunun bir de toplumsal olarak çözümler öneren uygulamaları var. Yani mesela baktın bilmem ne üniveritesindeki bilmem ne uzmanların

Dünyanın ölümsüz tek canlısı: Turritopsis Nutricula

Onun adı Latincede "Turritopsis Nutricula" olarak geçiyor. Sadece 5 milimetre çapında ufacık bir denizanası o... Ama Turritopsis Nutricula'yı diğer canlılardan çok önemli bir farkı var: Sonsuza kadar yaşayabilmesi. Turritopsis Nutricula'nın ölümsüz olduğu, aslında ABD'de yapılan basit bir deney sırasında ortaya çıkmış. Su dolu bir akvaryuma koyulan ilginç denizanası, bir süre orada unutulmuş. Bu süre içerisinde su kurumuş ve denizanası hareketsiz olarak kalmış. Bilim adamları öldü sanılan Turritopsis Nutricula'yı bir kez daha incelediklerinde, aslında ölmediğini, sadece yumurta haline dönüşerek kendini korumaya aldığını fark etmişler. Yani ilginç canlı, bir tehlike anında genlerinde değişiklik yaparak çocukluk evresine dönüş yapabiliyor ve bu sayede kendini tehlikelerden koruyor. Üstelik bu döngü sınırsız kez tekrarlanabiliyor; bu da Turritopsis Nutricula'ya ölümsüzlük kapısını açmış oluyor. Turritopsis Nutricula, eğer kendisini dışarıdan gelecek fiz