Ana içeriğe atla

Kelimelerle Canlar

İstanbul..
Hayata gözlerimi açtığım şehir. Ne kadar da önemliymiş benim için, aslında bi madde kadar bağlıyormuş kendine içindekileri. Dışarıdan ne kadar kolay görünüyormuş uzaklarda olmak hiç  kolay değilmiş senden ayrılmak.. İstanbul'dan ayrılmak sevgiliden ayrılmak kadar zormuş. Gittiğimde anladım bunu. İlk kez aşık olduğum( Ya da öyle sandığım, bunu hala çözemedim, öğrenemedim) her bir kaldırımında ayak izim bulunan, büyüleyici olduğu kadar, zor bi şehir burası..Büyük, bilmeyenler için korkutucu, yorucu, zenginin en zenginini, fakirin en fakirini, başarının verdiği mutluluğu, çaresizliğin verdiği umutsuzluğu, aşkından gözü kör olan sevgilileri, yüreği yanan gençleri hepsini içinde barındıran büyüleyici bi şehir.. 

Büyük şehirde yaşamanın bir diğer zorluğuna ulaşım. Kışın soğuğunda beklenen otobüs, yazın sıcağında çekilmeyen tıklım tıkış minibüs ve otobüsten atılan lise öğrencileri( bunlardan biride benim) evet ben geveze bir kişiyim  hele de can havalimle bir araya gelince.. Çekilmez ikiliyiz biz.. Canım benim nede güzelmiş kışın soğuğunda havanın en karanlığında yenibosna yolunda otobüsten atılmak.. Gençlik işte =)
işte bu güzel şehrin gerçekten muhteşem bi ilçesidir:
Surların öte yanı Zeytinburnu...
Harfleri birleştirip kelime yaptığım, yaramazlık yaptığımda bi sokak sakini tarafından kovalandığımı.. Ve ilk defa bi canı kaybettiğim.. Büyüdüğüm yer..
İstanbul'da ilk dostluğumu edindiğim.. ( ve hala görüştüğüm ), ilkokulu beraber okuduğum, ilk hayallerime ortak olan sırdaşım.. (Öznur), ne kadar da çok istemiştik lisede beraber okumayı. Önce en büyük hayalimiz Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi her önünden geçtiğimizde bizim okul diye söylendiğimiz fakat sınav yaklaşınca elveda dediğimiz yer.. Hayaller bununla sınırlı değildi tabi. Baktık çapa olmuyor ikinci tercih.. Kırklareli Anadolu öğretmen Lisesi çok istemiştik buradan mezunu olmayı, öğretmen olmayı, ( eğer sınav zamanı gezmeseydik karış karış istanbulu belki kırklarelinden mezun olurduk, kim bilir?) ama olmadı kazanamadık sınavı..
Kader buya birbirimizden hiç haberimiz olmadan aynı liseye yazılmışız.Bakırköy Anadolu Kız Meslek ve Kız Meslek Lisesi..
Kırklar elinde değilde Bakırköyde beraber okumakmış tek fark.. Bu okul çok fazla bişey kazandırmadı bana.. Hatta sahip olduklarımıda kaybediyordum neredeyse...
Yaşanılan her dönemde arkadaşlıklar değişir demişti babam, öyle de oldu.. 3 tane dost edindim bu okulda ve tabi ki can dediğim dostlar, canım olan dostlar.. 


Mervem.. ilk göz ağrım..minik kurbatam benim.. her şey için sağol.
Melek... bi yaramazlık yaptığımda gözlerimden anlayan elini beline koyup hesap soran canım o benim..ve
Ecem.. onu kelimelerle anlatmak imkansız.. Ne denirki.. istanbula döndüğümde görmek istediğim ilk insan.. Neşe kaynağım. Vakkasımın yaratıcısı babetom o, Öss den sonra avşaya kaçtığım, biliyorum Kazanamadım sınavı diye başının etini yediğim.beraber Avşanın divası Bülent Ersoy çakması Prenses Reyhan Olcayı izleyip sabahlara kadar gülme krizlerine girdiğim karadutum benim =) o bi hafta nasılda avutmuştu beni sen kazanacaksın diye..
hayal gibi ama kazandım..
Ankara'daydım..
Gazi'deydim..
Çevremdeki bi çok kişi inanmıyordu bunu başaracağımı. gerçi bende inanmıyordum ya. fakat benim için gerçekten şans olan, her zaman yanımda olan, ve eğer bir şeyler başarabilmişsem sırf onun sayesinde olan beni gerçekten çok seven, ama...(ama işte) Zor oldu önce buraya alışmak. çok zorladı beni Ankara.. ama hiç unutmadım babamın öğütlerini sonra her biri birer birer gerçekleşti.. sonra gördüm ki Gonca varmış, Duygum varmış hayatımda sonra İrem, ve diğerleri..
Goncam: ankaradaki ilk arkadaşım.. hatta ilk dostum.. her an yanımda aradığım, tek bi kelimemle derdimi tasamı mutluluğumu anlayan, benimle birlikte yürüyen, düşüncemin, yüreğimin, müzik zevkimin bile aynı oluduğu ve adını her andığımda bana ankarayı, Gaziyi, ve kestane şekerini hatırlatan yüreğimde çok büyük bi yeri olan, Ankaraya alışmam için gönderilmiş bir melek o..
Duygum: duygu benim için bir ilk, çünkü bu zamana kadar hiçbir dostumun dostu bana dost olmamıştı, pek iyi anlaştığımız söylenemezdi her biriyle, ama duygu da öyle olmadı. duygu benim bi simiti paylaştığım, kızılayda bi kaldırım taşına oturup, gramofon çalan bi dayıya şarkılarında birlikte eşlik ettiğim, Balgat yurdunun bana kazandırdığı ikinci güzellik..
ve balgat yurdu...
gerçekten kötü..her şeyden önce karma olmasından, ve erkek öğrencilerini kro olmasından kaybeden bir yurt.. Bir diğer balgat gaziside İREM. Şimdiki oda arkadaşım.. Ecemle ben neysem İremde aynı öyle.. hareketler, sözler, davranışlar, kendine yapılan hatalara verilen tepkiler, hepsi sanki bi 2. bi ecemdi benim için.. (ecemim yanlış anlama kimse alamaz yerini :] ).  


O kadar büyükmüş ki yüreğim,, “ Senin aslında kocaman bir kalbin var ve sen asla yalnız olmayaksın belki ben...” ne kadar doğruymuş bu söz.. fark edememişim zamanında. Aslında Hep hayatımın Bi köşesinde yüreğimde, hayatımda olan, fakat nedendir bilmem pek içli dışlı olmadığım belki çekindiğim ve belkide hiç bu kadar iyi tanımadığım. tanıma fırsatı bulamadığım Canlarım.. abim..
Sakin abim: Meğer ne kadar değerliymişim onun için, meğer ne kadar çok seviyormuş beni.. ne kadar geç anladım.. Ya da o ne kadar geç kaldı bana bunu hissettirmeye.. biliyorum hep yanımdasın.. ne zaman ihtiyacım olsa. ne zaman özlesem.. sadece iki saat, aramızda sadece iki saat var abim, ve ben biliyorum ne zaman keşke yanımda olsa desem, o an yanımdasın.. seviyorum seni.. ve
Emre.. ( Ankara'ya gelen) doğum günümdü.. çıkıp gelmişti ankaraya.. unutmamış değer vermiş bana, adın her düştüğünde, yüreğimde sıcak çikolata etkisi yapan kuzenim.. ve gerçekten telefonda konuşmayı en sevdiğim insan.. neşe kaynağım..
Emreler çok hayatımda ve hepsini çok seviyorum.. ve diğer bi emre.. kardeşim.. canım.. gözlerimi açtığım andan buyana hayatımda olan.. bütün oyuncak bebeklerimin katili.. mario oyununda geçemediğim tek insan.. ne çok kavga ederdik, aman Allahımm o ne bitmek tükenmek bilmez kıskançlık.. onun ilk aterisi.. ve onun ablası vardı benim ablam yoktu. ve ablam için bile kavga ederdik. kim bilebilirdi ki şimdi gün aşırı görüşeceğimizi.. iyiki varsın..
iyiki varsınız..
dostları yüreğinde var oldukça insan insandır diyen bi büyüğüm vardı. Nede güzel söylemiş.. pek sevilen bi insan değilm yani bunu söyleyen insan çok.. haklılar mı siz karar verin =)
İyiki yüreğimdesiniz, iyiki benimlesiniz, beni ben yapan, her halimi çeken, yüzümdeki gülümsemeyi hiç eksik etmeyen canlar.. Hepinizi çok seviyorum. hayatıma neşe katıyorsunuz.. beni de en az aileniz kadar çok seviyorsunuz biliyorum..(ukalayım kabul ediyorum),,,
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye