Ana içeriğe atla

Kartel ve Tröst

KARTEL a. (alm. Kartell; orta fr. Cartel, düelloya davet için meydan okuma). Birbirinden bağımsız (ekonomik, teknik ve mali bakımlardan) işletmeler arasında, rekabeti sınırlandırmak ya da büsbütün ortadan kaldırmak amacıyla yapılan anlaşma.

--ANSİKL. Karteller, topluluğa katılan işletmelerin çok fazla sayıda olmaması için, özellikle yeterince yoğunlaşmış sanayi kollarında kurulur; çünkü, işletmelerin sayısı çok olunca, anlaşma hükümlerine uyup uymadıklarını denetlemek olanaksızlaşır. Bundan başka, tüzüğün herkese aynı biçimde uygulanabilmesi için, anlaşmaya üye işletmelerin denk güçte olması, üretimlerinin de bir dereceye kadar homojenlik göstermesi gerekir. Son olarak, kartel, resmi makamların tarafsızlığını ya da desteğini sağlamalıdır.

Anlaşmalar birçok konuyu kapsayabilir: satışların kurallara bağlanması, kredi koşulları, fiyatlar, üretim sınırlamaları, piyasaların etki alanlarının paylaşılması, vb. En gelişmiş kartel tipi, merkez bürosu ya da satış kurumları olan karteldir. Kartel, tüketicilerle üye işletmeler arasında zorunlu bir aracı rolü oynar; böylece, siparişleri alır ve bölüştürür, işletmeleri ödüllendirir ve kârları dağıtır, yaptırımları uygular. Bazen bütün ürünleri satın alır ve yeniden satar: ortaya çıkışı 1877’de kurulan Comptoir de Longwy’a kadar uzanan Comptoir français des productions sidérurgiques bunun bir örneğidir. Anlaşmalarla ilgili 1953 tarihli yasadan sonra adı geçen kartel artık sipariş dağıtmamakta, yalnızca müşterilerden siparişlerin bedellerini toplamakta, pazarların durumu konusunda bilgi merkezi başvuru yeri olarak hizmet görmekte ve dışsatım alanında etkinlik göstermektedir.

Kartellerin en çok görüldüğü ülke Almanya’dır. Burada karteller çoğu kez Konzern biçimini alarak bir araya getirdikleri firmalar arasında mali bir dayanışma yaratırlar.

Kartellerin gelişmesi, yüksek bir düzeyde tutmaya çalıştığı fiyatların direncini artırır ve ekonominin esnekliğini azaltır; kartel üyesi işletmelerle işçi sendikaları arasındaki karşıtlıkları keskinleştirir ve bir araya getirdiği iktisadi güçlerle resmi makamlar arasındaki ilişkiler sorununu ortaya çıkarır. Karteli korne ya da trust’tan ayrı tutmak gerekir.

Büyük Larousse, Gelişim Yay., 11. Cilt, Sayf. 6467


TRÖST a. (ing Trust) İkt. 1. Hukuksal bağımsızlıklarını korumakla birlikte tek bir ana şirket tarafından denetlenen işletmelerin oluşturduğu, genellikle mali bir temele dayanan topluluk. –2. Ekonominin bütün kesimi üzerinde etkili olan çok güçlü işletme (genellikle aşağılayıcı anlamda kullanılır).

--ANSİKL. Üç tip tröst vardır: hukuksal bakımdan birbirinden ayrı işletmelerin, fiyatlar üzerinde anlaşmak amacıyla kurdukları topluluk (ilk amerikan tröstleri bu tip kuruluşlar oldukları halde, onlara daha çok “kartel” ya da “pool” adı verilir); birçok işletmenin birleşmesi sonucu ortaya çıkan tek işletme; holding ya da kendine özgü üretim etkinliği olmayan, ama bir sıra iştirakler yoluyla, her biri ayrı hukuksal kişiliğini koruyan farklı işletmeleri denetleyen ya da yöneten mali şirket.

Tröstün iki amacı vardır: 1. piyasada kendi yararına bir tekel yaratarak, üretilen ya da satılan malların miktarlarına ya da fiyatlarına egemen olmak; 2. üretimi rasyonelleştirerek maliyeti düşürmek. Tröstün gücü, ona resmi makamlar üzerinde yapmak olanağı sağlayabilir. Bütün ülkelerde antitröst yasalar’la, bu gibi grupların aşırı gücünden doğabilecek zararlı sonuçların sınırlandırılmasına çalışılmaktadır. Nitekim, daha 1890’da, ABD’de Sherman Act, “Voting trust” yönetimini yasadışı ilan etmişti. Bu yasa, tröst halinde birleşmiş şirketlerin hissedarlarının temettü* alma hakkını korumakta, ama oy verme hakkını kaldırmaktaydı. Ama, tröst yalnızca tehlikeli birşey değildir; bir yandan da ekonomiyi merkezileştirmenin avantajlarında yararlandırır: uzmanlaşma, rasyonelleşme, maliyetin azaltılması, yenilikler. Kaldı ki, tröst çoğu kez gerek fiyat, gerek ücret politikalarında belli ölçüde ılımlı olma gereğini duyar, çünkü bir tekel nadiren mutlak olabilir ve ayrıca, devletin ve sendikalarla siyasi partilerin uyarmsı sonucu kamuoyunun denetimi, tröstü ölçülü davranmak zorunda bırakır.

* temettü, temettu / a.: kazanç, kazanma.

Büyük Larousse, Gelişim Yay., 19. Cilt, Sayf. 11721

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye