Ana içeriğe atla

O, dündü

Gevşiyorsun ve sen gevşemeye devam ettikçe, diğer bütün sesler ve gürültüler uzaklaşıp kayboluyor. Yalnızca benim sesimi duyuyorsun. Depresyon ile ilgili üç noktanın kesin gerçekler olarak zihnine yerleşmesini istiyorum.

Birinci nokta şudur ki: Burada bulunmak senin hakkın. Sen de en az herkesin iyi olduğu kadar iyisin. Sen kainatin evladısın, tıpkı ağaçlar ve yıldızlar gibi. Burada varolmak senin hakkın. Sen farkında olsanda olmasan da, kainat gitmesi gereken yolda ilerliyor. Öyleyse, sen de evrensel bir plan olduğunu ve senin onun parçası oldugunu kabul et. Her insandan daha büyük, her birimizden daha büyük bir plan var. Kendinle barış içinde ol. İstersen kendinle barış içinde olabilirsin… Şimdi de ikinci nokta:

Evrendeki herkesi etkileyen bu planda, doğal afetler dışında, bütün çöküntüler depresyonlar bilinçaltının kendi kendini cezalandırma biçimidir. İşte bu ikinci noktadır. Bütün depresyonlar çöküntüler bilinçaltında kendi kendini cezalandırman sonucu oluşur. Zihnin bütün duygulanmaları beynin elektro-kimyasal dengesi olarak yansımaktadır. Uzun süren depresyon hissi kimyasal dengeyi bozar. Bu denge kendi kendine düzelebilir. Ben klinik deneyimlerime dayanarak, kimin ilaçla kimin de ilaçsız iyileşeceğini hemen söyleyebilirim. İlaçlı ya da ilaçsız, her durumda sen depresyonu yeneceksin. Birkaç dakikada ya da birkaç saat kendini iyi hissedersin, sonra bu depresyon geri gelebilir, yeniden iyileşmen için yine günler ya da haftalar gerekebilir. Bütün belirtiler yok olana kadar altı yedi kez bu tür iniş çıkışlar olabilir.

Üçüncü noktaya gelince, bunun zamanla ve hayatta kalma gereksinimiyle ilgisi vardır. Yaşamak yalnız şimdiki zamanda yaşamak değildir, burayı ve anı yaşamaktır. Üçüncü mutlak gerçek her anı burada yaşamakla ve şimdi yaşamakla ilgilidir. Örneğin, dün sen depresyondaydın, ama bugün yeni bir gündür. Her gün taze bir başlangıçtır. Her gün taze bir başlangıçtır ve, her sabah dünya yeniden varolur. Bugün bizim için en önemli gündür. Dün geçmiştir. Geçmişte yaşayamayız, yoksa ilerleyemezdik, çünkü geçmişte yaşamak SIKICIDIR yaratıcılıgımızı köreltir. Geçmiş zaman, bu dün bile olsa, sadece biz oradaki deneyimlerimizden dersler çıkarır ve bundan kazanç sağlarsak bir değer taşır. Şair demiş ki: “Geçmişin enkazı üzerinde doğrulup birşeyler kazanıbiliyorsak, geçmiş ziyanolmuş ve boşuna geçmiş değildir”. Başarısızlık düşkırıklığı ve depresyon nedeniyle üstünüze yığıldığı durumlar yaşadınız ve şöyle söylediniz mi : “Keşke herşeye yeniden başlamak için bir fırsatım olsa!”… Öyleyse fırsat hakkında şu SOYLENENLERİ hatırlayın: “Bir kere kapıyı çalıp da seni evde bulamadığım zaman bana tekrar gelme diyenler yanılıyorlar, çünkü her gün senin kapında durup senin uyanmanı ve yeniden savaşmaya girmek için kalkmanı bekliyorum. Çamura batmış bile olsan, ellerini bağlayıp ağlama. Ben ‘yapabilirim’ diyenlere yardım ederim. Utanan bir yüzle hiçbir sefil bu kadar derine batmadı; ama olsun, tekrar kalkabilir ve yiğit bir insan olabilirsin”. Dün, gün biterken güneş ufukta battı. Gök kapalıydı, bir tek yıldız bile yoktu görünen, sense yıkılmıştın, çökmüştün, çünkü gün sana yalnızca hüsran getirmişti. Bugünse pencereden dökülen güneş ışığıyla uyanıyorsun, işte yeni bir gün önünde, ve dünün hatalarından aldığın derslerin üzerine kuracağın yeni bir fırsat. Şimdi, hepimiz burada bir işi başarmak için toplanmışız. İnsanlardan daha büyük olan, BİREYLER OLARAK hepimizden daha büyük olan evrensel planın belli bir parçasını tamamlamak için. Biz istesek de istemesek de bu evrensel plan ya da yaşam gücü KENDİ yolunda yürüyecektir.

Hayata bir bütün olarak bakarsak, ve yaşadığımız her deneyimin bizi bu planın tamamlanmasına götürdüğü gerçeğini görürsek, her bir günü ve her çabayı onu en iyi değerlendirmek için ele alırsak, işte o zaman, herşey yoluna girecektir. Biri demiş ki, biz hayatın olmasını dinlemeliyiz, ümitle dinlemeliyiz demiş. İşte şimdi, sen ümitle dinlemiyordun. Sen hiç dinlemiyordun. Sen kendi sorunlarına odaklanıyordun; sen bir probleme odaklandığın zaman, bir problemin var demektir; çünkü sen üzerinde odaklandığın şey neyse osun.
Sen neyin üzerine odaklanırsan, sen osun. Şimdi, sen “Gitsin buradan tümsorunlar!” deyip, düşünceni değiştirmek yoluyla, bu kaygıyı atarsan, bu sorunu atarsan, işte o zaman sorununun çözümünü görmeye başlarsın, çünkü artık zihnin özgur hale gecmistir; ve böylece, zihnin özgür olduğu zaman onu verimli kullanaBİLİRSİN. Bundan sonra kendine şunu söylemelisin: “Ben depresyonuN GİTMESİNE İZİN VERİYORUM . Her gün mutlu bir TAVİR TAKNIYOR ve onu SÜRDÜRÜYORUM. Her gün olumsuzu reddediyor ve herşeyde olumluluk görüyorum”. Senin depresyonda kalmanın tek nedeni, olumsuz düşünceler İLE NASİL BASA CİKACAGİNİ ONLARI nasıl yeneceğini öğrenmemiş olmandı. Gerçek sevgi gibi ümit gibi olumlu düşünceleri serbest bırakmayı öğrenmemiş olmandı. Her yeni gün yeni bir meydan okumadır, gerçek dünyada kendini kanıtlaman için yeni bir fırsattır, gerçeğe sevgiye ve ümide inanman için bir fırsattır, kendini çaresiz ve ümitsiz hissetmemen için bir fırsattır, başına gelen olayları senin onlara karşı tepkilerinden ayırt etmeyi öğrenmen için bir fırsattır, çünkü onlar birbirinden çok başka şeylerdir. Hiç de bile aynı şey değillerdir onlar, öyleyse senin olayları VE onlara verdiğin tepkileri BİRBİRİNDEN ayırman gerekir. Sorun senin yeni bir iş araman değildir, sorun sevdiginin gitmiş olması değildir, birinin sana yanlış DAVRANMASİ ya da doğru SOYLEMESİ değildir, senin yanlış ya da doğru yapmış olman DA değildir, ya da hayatta başına gelen korkunç olaylar değildir sorun. Sorun bunların hiçbiri değildir. Sorun senin onlara verdiğin tepkilerdir. Sorun senin kafanda söylediğin cümlelerdir, şunun gibi: “Eyvah, sevdigim gitti! Ben onsuz yaşayamam!” Ya da, “Sırtımda korkunç bir ağrı var! Bundan sonra asla normal bir hayat yaşayamıyacağım!”

Senin kendine bu olumsuz düşünceleri verİP KENDINI CEZALANDIRMANDIR gerçek sorun, işte o zaman sen depresyona girmeye mahkûmsun, öyleyse bu cümleleri tersine çevirmeyi öğrenmelisin, onları tümüyle tersine çevir, şöyle de: “Tamam ben bir hata yaptım. Bir daha yapmam”; ya da “Tamam, sevdigim öldü, onu çok özlüyorum, ama yeni bir hayata başlayabilirim”. Konu ne olursa olsun, geçmiş bitmis olayların senin İÇİN depresyonA yol açtığını bilmelisin, çünkü sen depresyona girince bu cümleleri tersine çevirmeyi bilmiyordun ; VE BİLMEZ IKEN sen bu düşünce çerçevesinde bir ölüYDÜN! Bu ölümdür! Kutsal kitapta Lut’un karısına dediler ki: “Geri dönüp bakmayacaksın, geri dönüp bakarsan bir tuz sütununa dönersin”. Fakat o geri dönüp baktı. Öyleyse, sen geri dönüp bakma. Sen geri bakmayı KES! Sen tam şu içinde bulunduğun ânı yaşa, sonuna kadar yaşa, doğru düşünmekle ondan zevk al. Ulaşamadığın arzun, isteğin, elde edemediğin bir İDEALİN olmadı mı? Onu düşün. Her günü geldiği gibi kabul et, güneş ışığından zevk al, kuşların sesini dinle, çocukların gülüşüne katıl. Tüm bu olumlu şeyleri gör.
Her yeni günün dünün üzüntülerini silip atmasina izin ver. Unutma ki, “merdiveni çıkan ilk basamaktan başlar”- demişler. Çinliler de şöyle der: “Bin millik bir yürüyüş bir adımla başlar”. Biz daha ileriyi ve daha geniş vizyonları gorursek, her yeni gün bir öncekinden daha iyi olur, dünün üzüntüleri hüsranları depresyonları başarısızlıkları üzerinde yeni fırsatlar yükselir, yeni bir dünya doğar. Doğulu şairin dediği gibi: “Öyleyse, bugüne iyilikle bak”. Bugüne iyilikle bak.
Şimdi senin zihin gözünde, bir işaret görmeni istiyorum, tam önünde asılı, bu işaretin üzerinde iki kelime var, bu iki kelime ŞÖYLEDİR: “O dündü. O dündü işler yolunda gitmiyordu,. O DUNDU olumsuz düşüncelerini gerektiği gibi tersine çeviremiyordun. O dündü, ümiDİNİ KAYBETMIS VE VAZGECMISTIN, O DUNDU BASLAMAYA BIR TURLU KARAR VEREMIYORDUNve o dündü, sadece kendini düşünüyorduN, başkalarının mutluluğunu hiç düşünmüyorduN, onlar için ne yapabileceğini düşünmüyordun. O duNDUSenin yanlışlık yaptığın gün. O DUNDU hatali konustuN gun . O dundu Yanlış iş yaptığını anladigin gün, . O Dündü. Kendinden nefret ettiğin gün. O DUNDU VAKTINI BOSA GECIRDIGIN GUN. Her gün yeni bir başlangıçtır. Her sabah dünya yeniden yaratılır. Geçmişse tümüyle ziyan olmuş sayılmaz. Boşuna değil bütün bunlar, sen geçmişin yıkıntıları üstünde yükselerek, çok daha asil HEDEFLERİNEulaşacaksın. Olumsuz düşünceleri, olumlu düşüncelerle değiştirmekle, her yeni ânı bir yeni fırsata çevireceksin. Sen gerçeği gördükçe, gerçeğin sıcaklığını ve samimiyetini hisseTTİKCE.,Sevgi ve ümit yüreğine dolacak. Tümüyle gevşeyeceksin. Senin için yapılmış bir plan olduğuna güveneceksin. Sen bunu tam kavrayamasanda da, içinde yasadigin bu öğrenme Fırsatını kullamalisin ki, bu plan hedefine ulassin. Yine de sen, istediğin deneyimleri kendin seçmekte özgürsün. Bunu yapmakla kendi kaderinin sahibi olmuş olacaksın. Duygularını kontrol edebileceksin. yeni günün dogmak icin geceye ihtiyaci vardir bir geceden sonra doğacaktır. Derin vadiler olmadan yüksek dağlar olmaz. Öyle olmasaydi heryer ve her şey dümdüz olurdu.”

Gecenin karanlığıyla karşılaştırılmazsa, güneşin parlaklığı hiçbirşey anlatmaz. Biz yaşamı ancak zitliklarla algılarız. Öyleyse dünün sorunlarıyla ve hüsranlarıyla savaşmAktansa onlara enerji ve zaman harcamaktansa, onların üstüne şu etiketi yapıştırmalısın. Bu etikette “O dündü” diye yazar. Sen bu etiketi zihin gözünle görüyorsun. Sen bu sorunları VE verdikleri yükü omuzlarından kaldırıp, hepsinin üzerine bu etiketi asıyor, sonra da onları orada bırakıp gidiyorsun. Çünkü kendi kendini hipnozla tedavi uygulamasını inançla sürdürürsen, düşüncelerini olumlu yönde denetlemesini öğrenirsen, her geçen gün, taze bir başlangıçla, her sabah yeni bir dünyaya, yeni bir güne, yeni bir sabah ile doğacaksın. Yeni gün senin için depresyonsuz bir gün olacak, hüsransız bir gün olacak, hatasız bir gün olacak. Bu yeni günde hayatının her alanında daha verimli olacaksın, eskiden hiç olAmadığın kadar verimli olacaksın. Dogru yerde dogru zamanda bulunacak dogru seyi yapip dogru seyi soyleyebileceksin Neden mi? Çünkü bütün sorunlarını astın. Onların seni yönetmesine son verdin. Olumsuz düşünceleri tersine çevirmekle, sen onları yönetiyorsun şimdi; çünkü seni etkileyen hayatında ki olaylar değildir. Seni etkileyen, onlara verdiğin tepkilerdir. Sen artık olumsuz düşüncelerin yaşam deneyimlerine olumsuz tepki olarak yansimasini aşmış durumdasın. O olumsuz tepkiler seni yıkıma uğratıyor, seni depresyona sokuyordu. Sen artık kendi elinde olan yaşamının her ânını kendin yönetiyorsun. En rahat biçimde gevşemeyi öğreneceksin. Kendi payına düşen görevi yaptığını ve yapacağını bilerek, yaşamdaki evrenin parcasi olarak ne olursa olsun rahatlayacaksın, gevşeyeceksin…

Bu telkinlerin etkisi aldigin her nefes ile kabinin her atisi ile birlikte daha da artiyor..
şimdi dostarım her sabah şunları tekrarlayın :)

Kendimi olduğum gibi seviyor ve onaylıyorum.

Ben güzelim ve sevgiyi hakkediyorum.

Mutluyum ve başarıya hazırım.

Yetenekliyim, deneyimlerimi başka insanlarla paylaşıyorum.

Tüm çevremle uyum ve denge içindeyim.

Çok şanslıyım

Hayatta emin adımlarla ilerliyorum.

Doğru zamanda ve doğru yerdeyim.

Yaşamla bütünleştim,bolluk ve huzur içindeyim.

Tüm düşlerim birbiri ardına gerçekleşiyor.

Zengin olmaya ve bolluk içinde yaşamaya hazırım.

Sağlıklıyım.

Geçmişimi sevgiyle affediyorum.

Hayatla derin bir uyum içindeyim !

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a...

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm...

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye ...