Ana içeriğe atla

Deneme

Bazen yoruluyor insan. Aslında söyleyecek onlarca sözü varken susuyor. Bu yorgunluk öyle bir şey ki ne parmağını kaldırmaya yetiyor gücüm, ne dudağımı kıpırdatabiliyorum bu aralar. Ne de sesim cıkıyor isyan ettiklerime.
Kelimeler boğazımda bile düğümlenemiyor. Boğazıma kadar gelemiyolar ki. Coğu cümle bile olamıyor.. peşpeşe sıralanmış kelimeler halin de kalıyorlar..
Kelime kolyesi? Sonu yok, başı yok, sıralı alakasız ama tamamen beni anlatan. Nasıl bir cümleydi bu? Bunu bile kuramadım. İşte böyle, yorgunluk zor şey hemşirem..
Otursanda geçmiyor bu yorgunluk, kitap okuyunca da gececeği yok gibi. Tatile çıkmakta işe yaramıyor. Aralıksız film izlemek istiyorum, konusuna, sözlerine, karakterlerine dikkat etmeden. Sadece izlemek. Biraz olsun aklımı meşkul etmek için.
Kelimelerle başım dertte bu ara. Damla damla yaş olup aklasalar gözlerimden, Eş anlamlıları bırakmıyorlar bu sefer peşimi. Rakam değil ki bunlar büyükten kücüğe sıralasam. Ya da carpsam bölsem eşitliğin öbür tarafına sıfırı kondursam. Çarpalarına ayırsam.. belki bişeye benzerler.
Olmadı dimi? İşe yaramadı. Kelime bu ona rakam muamelesi edemezsin. Alırverir aklını, bulanıklaşır kalırsın. Kendini ifade etmeyi bırak sıradan cümleler bile kuramazsın.
Oysa ki Güzel cümleler kurardım ben yorgun değilken. Pek inci gibi de olmazdı ama midye dolma gibi sevdirirdi kendini kelimelerim. Biraz limon sıktık mı üzerine ımm tatından yenmez cümleler dans edersi o bembeyaz kağıtta. Renklendirmeye, süslemeye, acıklamaya gerek kalmaz herkes kendini bulurdu sonu gelmeyen, bitmek tükenmek bilmeyen hatıra defterlerimde. Sayfalarca yazar, saatlerce konuşur, kalbim carpıntı yapana kadar gülümserdim. Bazen kendi kendime, bazen arkadaşlarla beş çayında ya da kahvaltı sonrası içilen Türk kahvesiyle. Ama en cok güveçte kuru fasülye yerken gülerdim.
Sonra bi gün yorulduğum farkettim. Biraz dinleneyim derken unumu elemiş buldum kendimi. Kurabiye kek börekte yapmaz oldum o unla.. rüzgara üfledim.. yeni insanlar tanıdım, tanıdıkca güldüm, güldükce yoruldum.
Şimdi; yorgunluğumla birlikte seyretmekteyim, ilk cümlelerine kurmaya başlayan minik gözleri ve hata yapmaktan korkmadan telaffuz ettikleri kelimeleri.
Selametle..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye