Çok değil Ankara’da direnişin başladığı 2. günün akşamıydı. Polis
tarafından bacağıma atılan biber gazı kapsülü nedeniyle yurtta oturmuş
bir taraftan haberleri takip etmeye çalışıp bir taraftan odanın ışığını
açıp kapatarak direnişe kendimce destek vermeye çalışıyordum. Odamın
kapısı çalındı aynı dairede bulunan bir arkadaşım “Sen iyi misin?” diye
sordu. İyi olduğumu söyleyip teşekkür ettim.
Yaptığıma bir anlam verememişti ama ben bunu o an anlamadım.
Aradan birkaç dakika geçti. Bu sefer aynı arkadaşım yanına başka bir arkadaşını alarak gelmişti yanıma. Bu sefer kapıyı çalmaya bile gerek duymadan girdiler içeri. “Sen iyi misin, ne yapıyorsun böyle?” dedi. “İyiyim” dedim “Sen ne yapıyorsun ya da ne yapmıyorsun?” diye sordum. Anlayamadı. Ağzından çıkan tek bir cümle özetledi şaşkınlığını. “Yani ben ne olduğun bilmiyorum. Sana da karşı değilim ama bunun sebebi ne?”
Sustum. “Zaten benimde parmağım yoruldu” dedim ve sessizce odamdan çıkmasını bekledim.
Ben Ankara’da okuyan bir son sınıf öğrencisiyim. Aslında annemin bile arayıp “Senin olandan bitenden haberin yok ama tüm Türkiye’de, Ankara’da bile durumlar çok karışık. Dışarı çıkma. Sen haberleri takip etmiyorsun ama her yerde gazlar havada uçuşuyor kızım” diyebileceği kadar içimde yaşarım her şeyi. Öyle çok belli etmem ama yinede bilirim kendime göre bir şeyleri.
“Portakal gazı sıkıyorlarmış kızım. Felç yapıyormuş. Sakın çıkma dışarı, aklım sende. Yüreğimde taş oturdu. Sadece Halk TV veriyor, sen bilmezsin. Hep izliyoruz, gencecik çocukların üzerine nasıl gaz attıklarını.”
Bilse ki kızı direnişin ikinci günü Kızılay’daydı tek başına. Saatler sonra bulduğu en yakın arkadaşının elini bırakmadan yürüdüğünü, bacağının kendisinden bağımsız hareket ettiğini ama yine de yılmadığını elinden geldiğince yaralılara yardım ettiğini, hatta daha önce hiç görmediği, hiç tanımadığı bir dostunu diğer dostlarla içeri taşıdıklarını…
Ama yine de bilme annem, bilme ki aklın bende kalmasın, bilme ki için yanmasın acaba gözleri acıdı mı diye.
Acımadı annem. Hiç acımadı. Gözlerim yaşardı ama acımadı. Bir anda hiçbir şeyi göremezken tanımadığın bir arkadaşın elindeki son limonu senin gözlerine sürerek sana yardım etmesinin ne demek olduğun bilme annecim. Sana pamukla verilen bir parça sirkeyi başka bir arkadaşın elindeki peçeteye sıkarak paylaşmanın nasıl bir şey duygu olduğunu yaşama annecim. Üzülme, korkma, endişelenme, belki çevremde bu konuyu hiç bilmeyen insanların içinde yalnızım ama Kızılay’da, İzmir’de, Taksim’de, Beşiktaş’ta onbinlerce insanla hep beraberim.
Sevgilerle
Yurtta bitirme tezini yazan kızın.
Yaptığıma bir anlam verememişti ama ben bunu o an anlamadım.
Aradan birkaç dakika geçti. Bu sefer aynı arkadaşım yanına başka bir arkadaşını alarak gelmişti yanıma. Bu sefer kapıyı çalmaya bile gerek duymadan girdiler içeri. “Sen iyi misin, ne yapıyorsun böyle?” dedi. “İyiyim” dedim “Sen ne yapıyorsun ya da ne yapmıyorsun?” diye sordum. Anlayamadı. Ağzından çıkan tek bir cümle özetledi şaşkınlığını. “Yani ben ne olduğun bilmiyorum. Sana da karşı değilim ama bunun sebebi ne?”
Sustum. “Zaten benimde parmağım yoruldu” dedim ve sessizce odamdan çıkmasını bekledim.
Ben Ankara’da okuyan bir son sınıf öğrencisiyim. Aslında annemin bile arayıp “Senin olandan bitenden haberin yok ama tüm Türkiye’de, Ankara’da bile durumlar çok karışık. Dışarı çıkma. Sen haberleri takip etmiyorsun ama her yerde gazlar havada uçuşuyor kızım” diyebileceği kadar içimde yaşarım her şeyi. Öyle çok belli etmem ama yinede bilirim kendime göre bir şeyleri.
“Portakal gazı sıkıyorlarmış kızım. Felç yapıyormuş. Sakın çıkma dışarı, aklım sende. Yüreğimde taş oturdu. Sadece Halk TV veriyor, sen bilmezsin. Hep izliyoruz, gencecik çocukların üzerine nasıl gaz attıklarını.”
Bilse ki kızı direnişin ikinci günü Kızılay’daydı tek başına. Saatler sonra bulduğu en yakın arkadaşının elini bırakmadan yürüdüğünü, bacağının kendisinden bağımsız hareket ettiğini ama yine de yılmadığını elinden geldiğince yaralılara yardım ettiğini, hatta daha önce hiç görmediği, hiç tanımadığı bir dostunu diğer dostlarla içeri taşıdıklarını…
Ama yine de bilme annem, bilme ki aklın bende kalmasın, bilme ki için yanmasın acaba gözleri acıdı mı diye.
Acımadı annem. Hiç acımadı. Gözlerim yaşardı ama acımadı. Bir anda hiçbir şeyi göremezken tanımadığın bir arkadaşın elindeki son limonu senin gözlerine sürerek sana yardım etmesinin ne demek olduğun bilme annecim. Sana pamukla verilen bir parça sirkeyi başka bir arkadaşın elindeki peçeteye sıkarak paylaşmanın nasıl bir şey duygu olduğunu yaşama annecim. Üzülme, korkma, endişelenme, belki çevremde bu konuyu hiç bilmeyen insanların içinde yalnızım ama Kızılay’da, İzmir’de, Taksim’de, Beşiktaş’ta onbinlerce insanla hep beraberim.
Sevgilerle
Yurtta bitirme tezini yazan kızın.
Yorumlar
Yorum Gönder