Ana içeriğe atla

Ömer Hayyam için, bir kadeh daha için!

Ömer Hayyam'dan konu açılmıştı. Dörtlükler havada uçuşurken insanın diline de bir şeyler oluyordu. Başladım ben de dile gelmeye, paylaşmadan da edemedim sizinle. Ömer Hayyam'a ithaf edelim, o geceden aşka ve ölüme dair dörtlükler dinleyelim:

Ömer Hayyam'dan söyledi bana,
benim söylediğim gibi ona:

Sevgili bir başka güzelsin bugün
Ay gibisin pırıl pırıl gülüşün.
Güzeller bayram günleri süslenir,
Seninse bayramları süsler yüzün.

Ardından da ekledi
yine Ömer Hayyam'dan:

Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin
Bugün aklın var bir şey bildiğin yok
Yarın akılsız neyi bileceksin?

İçimden geldi benim de,
cevapladım Hayyam'ı ve onu kendimce:

Bir şey bilmiyorum tek bildiğim bu
Aklım var görüyorum sonunu
Sen düşüne taşına akıl erdiremeyeceksen
Ciddiye almana ne gerek var bu oyunu

Hoşuna gitti herhalde cevabım,
zannetti Hayyam'dan yazdım,
oysa benim sözlerimdi onlar.
-Neyse ki öğrendi çok sonradan.-
O da çevirdi dilini gönlüne
ve dedi Ömer Hayyam'dan:

Sevgili seninle ben pergel gibiyiz.
İki başımız var bir tek bedenimiz.
Ne kadar döneyim çevrende
Er geç baş başa verecek değil miyiz?

Ben de aldım sazı elime,
Verdim cevabı güzele,
-yine benimdi sözler-
Dökerek birer birer:

Sen çevremde pervane
Girdin gönlüme döne döne
Bilmez değilim sevgini
Ben de aşkından divane

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye