Ana içeriğe atla

Bu Bir İtiraf Notudur.

Her zaman olduğumdan bir fazlası olmak istedim. Mesela saat yedide uyanıyorsam altıda uyanıp spor yapmayı, domatesi ve zeytini bol kahvaltılar hazırlamayı istedim

Hiç bir zaman elimdekilerle yetinmedim. Kimisi bunu olumlu bir özellik olarak değerlendirse bile ben he zaman zararını gördüm. Mesela Türk kahvesi; kendine öz fincanı var. Ben onunla yetinmedim, tanıdı çıkartamadım, keyfini sürmedim, süremedim. Gittim ve kendime bir kupa Türk kahvesi yaptım. Mutlu oldum mu? Evet. Uzun süre mutlu oldum ama bitti.

Mesela Gazi'den lisans mezunuyum. Yetinmedim ALES'e girdim. Maalesef sadece seksen alabildim. Yetindim mi? Hayır. Sadece bir üniversite ve bir bölüme başvurdum ama sınavına girmedim. Puanımı yetersiz buldum bir sonraki yıla erteledim.

Bir isim vardı, öğretmenlik yapıyordum. öğrencilerim çok seviyorum sonra bir teklif geldi iki işi birden yapmaya başladım. Şimdi hem öğretmenim hem de asistan. Düzenim gayet iyiydi. Hafta sonları öğretmendim hafta içi asistandım, maalesef yetinemedim. Akşam grubu aldım şimdi bir sınıfım daha var ve onları da çok seviyorum. Ayrıca İnsanlara F klavye öğretmek ve hızlandıkça mutlu olduklarını görmek gerçekten güzel.

Aslında hep mi böyleydim sonradan mı oldu, nasıl oldu bilmiyorum. Bir erkek arkadaşım var. Onu çikolatadan bile çok seviyorum. Ama ananas mı erkek arkadaş mı diye sorsalar bir düşünürüm. İkisi de aynı sanırım. Neyse Ananas güzeldir. Beni çok seviyor bundan eminim. Beni kendimden bile çok düşünüyor. Maddi manevi her zaman yanımda. Bana daha önce yaşamadığım mutlulukları gülmeceli anları yaşatıyor. Birlikte Eskişehir'i bisikletle gezdik. Sırf ben istiyorum diye hayır demedi bisiklet ile kocaman şehri dolaşmaya. Askerde olmasına rağmen bana sürprizler yapabiliyor. Ama olmayınca olmuyor hep bir fazlasını istiyorum. İki günde bir arıyorsa her gün arasın istiyorum. Elimi hiç bırakmasın hep benimle olsun istiyorum.

Annem ben çocukken kızardı bana " Ne doyumsuz insansın sen kime çektin bilmem ki, sevgimi yetiremedim sana, senin eline düşenin vay haline" diye.

Şimdi elime düşene mi yazık? Bana mı yazık?
olumlu yönleri mutlaka vardır bu bir fazlasını istemenin. Ama istemekle olmuyor bazen çünkü ben tembel bir insanım, sonuçta hareket olmayınca istemek tek başına işe yaramıyor.

itiraf ediyorum. Bu halimden bende mutlu değilim. Hem her şeyi erteleme hem de fazlasını isteme huyum var. Sanırım kendime yeni bir ben lazım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye