Ana içeriğe atla

İki Kule İki Terkediliş ve İmkansız Bir Aşk Hikayesi

            Kız kulesi adını aldığı prensesi koruyamamıştı. Oysa ki kral sadece kuleye güvendiği için ona emanet etmişti kızını. Hatta sadece kızı için yaptırmıştı denizin ortasındaki yakışıklıyı. Bir meyve sepeti bir yılan ve bir hayat...

           Herkes prensesi koruyamadığı için kız kulesine sitem etmiş.
           Dalgalar vurmuş duvarlarına, martılar terk etmiş bir bir, yapayalnız bir başına kalmış suların ortasında ama kimse bilmemiş, hissetmemiş kulenin prensese nasıl aşık olduğunu. Onu o yapanın prenses olduğunu anlaşamamışlar, gelen her sandalda duvarlarına dokunan her kadında prensesini aramış, bulamamış. Çünkü prensesi ölmüş ve bu aşk hiç bitmeyecek bir hikaye olarak kalmış.

              Çok uzakta değil, hemen Haliç'in yanı başında bir aşk filizlenmeye başlamış. Galata ve Hezarfen'in aşkı. Sanmayın ki iki taraflıymış bu sevgi, kızımız yine tek başına sevdi. Korkmuş söyleyememiş aşkını. Elinden uçup gitmesinden korkmuş Hezarfen'in.  Oysa ki Hezarfen'in her gelişinde daha ihtişamlı daha güzel ve bir o kadar sessiz olurmuş kule. Martıları göndermiş, güneşi söndürmüş dalgaları hafifletmiş.. Öyle büyükmüş ki aşkı İstanbul saygıyla önünde eğilirmiş. Herkes fark etmiş bu aşkı da Hezarfen anlaşamamış belki de anlamak istememiştir kim bilir? Ziyaretçileri kabul etmez olmuş kule çevresinde hep bahar denizinde hep mavilik varmış.
              Ama yetmemiş, melek sandığı Hezarfen'i kanatlarını takmış ve dönmemek üzere uçmuş kulesinden. Arkasına bile bakmamış hiç düşünmemiş bensiz ne olur diye. üzülür mü? Ağlar mı? söner mi ışıkları diye düşünmemiş hiç. Gitmiş ve dönmemiş.


              Günler ayları, aylar yılları kovalamış her iki kulede beklemeye dalmış. Mevsimler birbirini kovalamış, kışlar sert geçmiş. Kız kulesine dalgalar vurmuş, çok acı vermiş. Galata'nın ise gerçek hikayesini bilenler ellerinde biralarıyla eşlik etmişler hanımefendiye. Dilsiz aşkını anlamış onu yalnız bırakmamışlar. Kaç dolunay kaç gök gürültüsü atlatmış ama bir daha çiçekler açmamış eteklerinde.

                  Bahar değil kara kışın ortasında kulağına bir yalnızlık çalınmış. Rüzgar Kız kulesinin hikayesini Galata'ya anlatmış, balıklar Galata'nın güzelliğini yakışıklıya fısıldamış. Çünkü ikiside anlamışlar, birbirlerine ulaşamazlar ama daha fazla da uzaklaşamazlar. Bir bakışla sevmişler birbirlerini martılar yoldaşlık etmiş, rüzgar Kız Kulesi'nin yosun kokusunu ulaştırmış Galata ise bir öpücük yollamış.

                Birbirini hiç terk etmeden bir aşk yaşanır İstanbul'da hiç bir zaman kavuşamayacağını bilerek ve asla pes etmeyerek.

          Şimdi ve sonra ne zaman İstanbul'da gök gürlese bir isyan yaşanır kavuşamamanın acısıyla Kız Kulesi'nden Galata'ya.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a...

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm...

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye ...