Üç yıl sonra ilk kez yalnızım.
Galata'dayım.
Kulenin hemen dibinde. Ahşap masa ve sandalyeler eşliğinde yudumluyorum bu soğuk İstanbul akşamını.
Gün içinde pek mümkün görünmüyordu benim için biraz kafayı dinlemek, yalnız kalmak ve içime dönmek. Bir tarafımda taze patlamış mısır kokusu bir yanımda ise yan masada dedikodu yapan kızların çirkin parfüm kokusu ve tam karşımda gözlerimi kaldırıp havaya baktığımda Galata, ay ve martılar...
Çayım geldi ince belli bardağımda.
Tadı acı belli ki öğleden kalma, lüks kafelerin ya da mekanların çaylarına benzemiyor tomurcuk yok içinde ama bir huzur var. Aldığım her yudumda beni kendime getiren, özüme döndüren tek başıma mutlu olmayı bilen Belma yapıyor beni.
Kimseye itiraf edemediğim, ifade edemediğim hep içimde bir yerde üstüne duman örttüğüm biraz kalamar biraz bira döktüğüm hatıralar kirpiklerimde şimdi.
Neyin arkasına saklandım böyle?
Kimden neyden saklandım?
Çığlık atmaktan mı korktum?
Ya da elime ne gelirse fırlatmaktan mı?
Kitaplarımı yakmaktan mı korktum?
Kim korkuttu beni?
Birisi de çıksın desin ki:
"Sen böyle değildin. Ne oldu?"
Ya da her şeyi unut toparlanırız birlikte diyen olmadığından mı böyle oldum?
Neydim ki ne oldum?
İnsanlar kuleden aşağıya bakıyorlar. Fotoğraf çektiriyorlar, anı işte. Hiç dipten yukarı bakmışlar mıdır acaba? Hezarfen'nin onu terk ettiğinden beri Galata'nın ne kadar yalnız, bir başına olduğunu fark etmişler midir? Belli ki kimse söylememiş bu güzelliğe artık beklediğinin gelmeyeceğini.
Gelen her misafirde sen de onu mu arıyorsun? Seni sen yapanı, kendini özel hissettireni sana gülümseyeni mi arıyor gözlerin? Herkes bunun arayışı içinde ama kimse farkında değil.
Kimse senin yalnız, mutsuz ve bir başına olduğunun farkında değil. Belki öğrenirsen yıkılır duvarların, ışıkların söner, martılar bir bir terk eder seni.
Herkesin seni korumaya çalışması bundandır kim bilebilir?
Ben biliyorum giden gelmiyor gelse de eskisi gibi asla olmuyor.
Ya yeniden başlayacaksın ya da Galata'nın güzelliği altında saklanacaksın!
Galata'dayım.
Kulenin hemen dibinde. Ahşap masa ve sandalyeler eşliğinde yudumluyorum bu soğuk İstanbul akşamını.
Gün içinde pek mümkün görünmüyordu benim için biraz kafayı dinlemek, yalnız kalmak ve içime dönmek. Bir tarafımda taze patlamış mısır kokusu bir yanımda ise yan masada dedikodu yapan kızların çirkin parfüm kokusu ve tam karşımda gözlerimi kaldırıp havaya baktığımda Galata, ay ve martılar...
Çayım geldi ince belli bardağımda.
Tadı acı belli ki öğleden kalma, lüks kafelerin ya da mekanların çaylarına benzemiyor tomurcuk yok içinde ama bir huzur var. Aldığım her yudumda beni kendime getiren, özüme döndüren tek başıma mutlu olmayı bilen Belma yapıyor beni.
Kimseye itiraf edemediğim, ifade edemediğim hep içimde bir yerde üstüne duman örttüğüm biraz kalamar biraz bira döktüğüm hatıralar kirpiklerimde şimdi.
Neyin arkasına saklandım böyle?
Kimden neyden saklandım?
Çığlık atmaktan mı korktum?
Ya da elime ne gelirse fırlatmaktan mı?
Kitaplarımı yakmaktan mı korktum?
Kim korkuttu beni?
Birisi de çıksın desin ki:
"Sen böyle değildin. Ne oldu?"
Ya da her şeyi unut toparlanırız birlikte diyen olmadığından mı böyle oldum?
Neydim ki ne oldum?
İnsanlar kuleden aşağıya bakıyorlar. Fotoğraf çektiriyorlar, anı işte. Hiç dipten yukarı bakmışlar mıdır acaba? Hezarfen'nin onu terk ettiğinden beri Galata'nın ne kadar yalnız, bir başına olduğunu fark etmişler midir? Belli ki kimse söylememiş bu güzelliğe artık beklediğinin gelmeyeceğini.
Gelen her misafirde sen de onu mu arıyorsun? Seni sen yapanı, kendini özel hissettireni sana gülümseyeni mi arıyor gözlerin? Herkes bunun arayışı içinde ama kimse farkında değil.
Kimse senin yalnız, mutsuz ve bir başına olduğunun farkında değil. Belki öğrenirsen yıkılır duvarların, ışıkların söner, martılar bir bir terk eder seni.
Herkesin seni korumaya çalışması bundandır kim bilebilir?
Ben biliyorum giden gelmiyor gelse de eskisi gibi asla olmuyor.
Ya yeniden başlayacaksın ya da Galata'nın güzelliği altında saklanacaksın!
Yorumlar
Yorum Gönder