Ana içeriğe atla

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal (2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim).

İşte tarif: Kurutulmuş öğütülmüş fesleğen (%24), sirke tozu, patates nişastası, şeker, kurutulmuş öğütülmüş maydanoz, aroma artırıcı (monosodyum glutamat), kurutulmuş soğan, iyotlu tuz, kurutulmuş öğütülmüş kekik (%2,5), kurutulmuş öğütülmüş tatlı kırmızı biber, bitkisel sıvı yağ, beyaz biber, kurutulmuş öğütülmüş sarımsak, hardal tozu, zerdeçal.

Dipnotu: Buğday unu, süt, yumurta ve kereviz içeren ürünlerle aynı hatta üretilmiştir. Hardal içerir.

Yorumlar

  1. evet sos harika bayıldım bende ama knorr bi lezzetli yapıyor.. teşekkürler paylaştıgın için görüşlerini

    YanıtlaSil
  2. Knorr'un "bi' lezzetli" yapmasında acaba sizin Unilever'de Knoor çorba sorumlusu bir çalışan olmanız da (http://tr.linkedin.com/pub/h%C3%BCseyin-%C3%A7oruh/67/949/944) etkili olabilir mi Hüseyin Bey? Reklam kokan hareketler bunlar :)
    Gönül isterdi ki Knorr'un -ve dolayısıyla onun sahibi Unilever'in- ürünlerinde bol bol kullandığı aroma artırıcının (glutamat ailesi diyelim) sağlığa zararlı olmadığını ve neden kullanıldığını belgeleriyle açıklasaydınız...
    Umarım bu yorumunuz şirketin imaj çalışması için değildir.
    Aklıma gelmişken, GDO (genetiği değiştirilmiş ürünler) hakkında Unilever'in ne gibi bir yaklaşıma sahip olduğunu merak ediyorum. Aşağıda desteklediğine dair bir bilgi okudum ama sizden de dinlemek isterim (elbette belgeleriyle):
    "Unilever started using GMOs in its food products in a very early stage, even before proper regulation (e.g. on labeling) got off the ground, let alone a public debate (proper regulation is still not in place). Unilever took a leading role in the promotion of genetically engineered food (Unilever introduced ‘Bachelors Beanfeast’ into the UK, one of the first food products containing GMOs). After the quick introduction of GMOs in its foodstuffs, Unilever could claim there was no turning back. It would be impossible to separate GMOs from GM-free organisms. Zoe Elford of the Genetic Engineering Network once (1998) put it like this: ‘Unilever is basically forcing genefoods down consumer’s throats. The company knows most people cannot stomach the idea of genefoods. Unilever is willfully abusing its customer brand loyalty.’ However, as consumer resistance mounted up, Unilever miraculously seemed to be able to produce GM-free foodstuffs. The company takes a country to country position on the subject of GMOs (adjusting its strategy to GM sensitivities in local markets). Unilever recently declared it was moving to a new system in Europe where ‘hardly any GMO ingredients will be used’. This statement clearly is very vague, and leaves much room for continuous use of GMOs."
    Kaynak: http://www.corporatewatch.org.uk/?lid=260#agri

    YanıtlaSil
  3. Knor Salata sosunu ben hic beğenmedim. Tavsiye etmem ben kullandim ve ilk kez salatam yenmedi atmak zorunda kaldim..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye