Ana içeriğe atla

Turgut Uyar: Göğe Bakma Durağı


Bu akşam saat 18.00'de  İstanbul Modern'nin düzenlediği bir etkinlikle Turgut Uyar'ın okurları bir araya geldi ve şair anıldı.

İkinci Yeni şiirine geçen sene yakından baktık. Baktık diyorum çünkü bir ders olarak işledik ve şiirlerin analizlerini yapmaya çalıştık.  Hocamız neden Türk Edebiyatının en kıdemli türü olan şiirin, İkinci Yeni Dönemini seçmişti? Sorduk.

-Çünkü İkinci Yeni şiiri henüz aşılamamış bir şiirdir, dedi.

Ne yalan söyleyeyim şiir, benim için daha ikinci planda kalan bir alan olmuştur. Roman ve hikayeciyimdir ben. Fakat bu  tespiti anlayacak kadar bilgim vardı.Hocamızın tespiti etrafında şöyle bir düşününce 'Bu günün şiiri İkinci Yeni'nin paltosundan çıktığını  söylemek' gerçekten hiç yanlış olmayacaktır.

Turgut Uyar'a dönersek yani T. Uyar'ı bu kadar sevmeme, beğenmeme ve belki de şiir alanında en tepeye yerleştirmeme, o da şöyle bir olayla olmuştur:

Dediğim gibi derslerimiz  vardı bu konuda. ( yüksek lisans) Kimse bana lisansta İkinci Yeni şiiri öğretmemiştir. Kokuşmuş edebiyat müfredatı M. Akifier ne bileyim A. Haşimlerden geçirir de sizi bir Turgut Uyar'ı anmaktan acizdir. Neyse dersler güzel gidiyor. Hoca dedi ' Geyikli Gece'yi okuyacağız Turgut Uyar'dan. Ayrıca Hocamız, şiirleri önceden okumamızı ve kavramlar üzerinde düşünmemiz istiyordu. Sonuç 'Geyikli Gece' okundu, işledik, konuştuk üstüne, Hoca açıklamalarını yaptı. Yaptı yapmasına ama ben takılı kaldım 'Geyikli Gece'de ve Turgut Uyar'da. Sonrasında hepimizden çalışma istedi. Herkes bir İkinci Yeni şairi seçecek ve şairin şiir poetikası üzerine yazı hazırlayacaktı. İçim içimi yiyor. Turgut Uyar'ı istiyorum ama söyleyemiyorum bir türlü. Bir arkadaş daha düşünüyor ama o sesli dile getiriyor duygularını. Hoca diyor düşünün taşının haftaya söyleyin. Sonuç, haftaya arkadaşım vazgeçmişti T. Uyar'dan ve ben o anda 'Ya ben yapsam' diyebildim; çalışma benim oldu.

Korkulu Ustalık'ı, (YKY, Haz. Alaattin Karaca) baştan sona okudum. Belirtmem gerek ki, Turgut Uyar bir poetika yazmamış aslında, diğer İkinci Yeni şairleri gibi ön planda da değil, sessiz, sakin bir insan. Alaattin Hoca, Uyar'ın yazdığı tüm yazıları ( dergi, gazete vb.) derleyip, toparlamış.Böylece ortaya 'Korkulu Ustalık' çıkmış. Kitabın adının bir anlamı var.

Korkulu ustalık: Uyar, şiir düşüncelerini açıklarken, şair usta olmaktan korkmalıdır diyor. Ustalık övünülecek  bir durum değil, o kişinin ulaştığı en üst yer olup ondan sonrasının olmamasıdır diyor. Dört başı mamur değil üç başı mamur şiirler yazmayı istiyor. Yani şiir hiç bitmesin, çalışmak, şiirin üstüne düşünme hiç bitmesin istiyor.

Uyar'ı çok seviyorum. Sadece şiirini değil, ben Uyar'ı gerçekten seviyorum. Sanırım yaşıt olabilseydim onunla, ya da aynı dönemde çevresinde bulunabilseydim, aşık olurdum... Cemal Süreya tam aşk şairidir, Edip Cansever hep burjuva, İlhan Berk asi ve anlaşılmaz, çok burnu havada, kendini beğenmiş. Oysa T. Uyar en sakinleri, en düşüncelileri, en geri planda kalmayı seçen aralarında ama deyim yerindeyse ' şiirin de en güzeli onda.

Etkinlikte T. Uyar'ın bu yönüne değinildi. Yaşasaydı asla gelmeyeceğini, şiiri hakkında konuşmayı sevmediğini, övülmekten çok sıkıldığını...

Tomris Uyar, eşidir ki - Edip Cansever'in hep aşık kaldığı, C. Süreya 'nın ise, Tomris'in Turgut Uyar'dan önce birlikteliği olduğunu isimdir- Uyar'ı eşliğe seçmiştir. Onunla yürümüştür hayat yolunda ölümüne kadar. Oğulları vardır. ( O da etkinlikteydi T. Hayri Uyar )

'Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz' ya da
'Bir Bozuk saattir yüreğim sende durur' demiştir eşi Tomris Uyar için...

bknz: http://hturgut.uyar.info/post/44215037296/turgut-uyar-n-tomris-uyara-yazd-g-bir-siiriçi

En sade kelimeler, sıradan sözler onun şiirinde bir anlam bulur, büyük büyük laflar etmez, alçaktır sesi, duymak için dikkat etmek lazımdır. Evet, okudun mu hemen ele vermez kendini şiiri ama ' Geyikli Gece'den bir dize ne de güzel anlatır durumu:

'Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta 
Her şey naylondandı o kadar.'

bknz: http://epigraf.fisek.com.tr/?num=697

Sonra 'Korkulu Ustalık'ta kendinden bahsettiği yazılar da yer alır.

Örneğin 'ilk'lerinden bahseder. İlk aşkı da vardır ve mahalle arkadaşının dayısının kızına aşıktır. Pantolonunun tam cebinin üstünde kocaman bir yırtık olduğundan ve onu saklamak için helak olduğundan bahseder. Nitekim iki aile arasında 'maddi' olarak fark vardır. Bu durumlardan dolayı kıza yaklaşmasının olanaksız olduğundan bahseder ama şöyle bitirir: ' Ama olsun, ben onun da benden hoşlandığını varsayarak mutlu ve hüzünlü oluyordum.'

Uyar için çok doğru bir birleşim 'mutlu ve hüzünlü...'

Bir yerde abisinin onu sürekli dövdüğünden, annesinin ise Uyar için ' Bırak onu, içli bir çocuk' dediğini okuduğumu anımsıyorum.

Röportaj yapan kişi soruyor: En sevdiğiniz hayvan, çiçek apır sapır...
Uyar'ın cevabı : Kime ne?

T. Uyar'la ilgili daha birçok şey 'Korkulu Ustalık'ta...
 Kitap 703 sayfalık, çok kapsamlı  bir çalışma. Şiir severlere tavsiye edilir.

Son olarak yazımın en başında 'İstanbul Modern'de' bu akşam Uyar için  bir araya geldiğimizi yazmıştım.
Etkinlikte genelde söyleşiye katılan isimlerin ( İsa Çelik, Yelda Karataş, Mario Levi, Bedirhan Toprak) Uyar şiirinden daha çok, Turgut ağbi şöyleydi, Turgut Uyar'la bir gün... gibi cümleler kurdular. Ne yalan söyleyeyim sıkıldım. Edebiyat severleri doyuracak, bilgilendirecek 'dolu cümleler' yoktu. İyi hazırlanmamış bir etkinlikti. Türkiye'de ( Üniversite sempozyumları dışından) yapılan edebiyat etkinlikleri, etkinlik yapılan isimden daha çok konuşmacıların kendilerini övme alanına döndü. Sonuç: Beğenmedim.

' Ben hep sıkıntılıyım. Yani bir adamın canı sıkılır, o benim. Çünkü bana en yaraşan durumdur sıkıntılı olmak. Ben silahsız bir askerim de ondan ( T. Uyar, askerdir ama daima askerlikten nefret etmiştir.) Törenler askeriyimdir ben. Cumartesi ve Pazar askeri. (...) Ne söylemişse ve ne söylenmemişse, ne yapılmışsa ve ne yapılmamışsa, ne düzeltilmemişse ve ne düzeltilmemişse ondan sıkılan biri. (...) O kadar. Ve sıkıntılı. Ve sıkıntılı.
İşte biraz böyle başlıyor her yerde mutsuzluk. (...) Şiir yazdığım söylenir ortalarda. Değil. Ben, kutsal bir bahaneyim, belki de bir sığınağım kendime.'


Bu akşam öğrendik ki - karşıya dönmek için polis barikatı ile karşılaşınca- Barbaros Hayrettin Paşa İskelesi, hemen arkasında duran otel sahiplerine 'Gezi Parkı' olaylarından bile önce SATILMIŞ!

Turgut Uyar, sesleniyor bir yerden ve 'Göğe Bakalım' diyor tüm bu satılmışlıkların arasından... Okuyunuz, tavsiye edilir.


                                   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye