Ana içeriğe atla

Yaşar Kemal'in son romanı ' Tek Kanatlı Bir Kuş'

Yaşar Kemal Türk Edebiyatı'nın  en iyi yazarlarındandır hatta benim için en iyi yazarıdır.

Müthiş bir dil, gözlem gücü, yaşanmışlıklardan süzülmüş bir edebiyat ve her şeyden önce 'insan'ı tam bir 'ustalıkla' anlatır. Çukurova köylüsü Fethi Naci'nin deyimiyleYaşar Kemal'de adeta 'ete kemiğe' bürünür.

Yaşar Kemal'i- tıpkı bir Dostoyevski gibi- edebiyatta ' büyük yapan, unutulmaz yapan' ona ' taç giydiren' bence 'insan'ı anlatmasındaki başarısıdır.

İnce Mehmet, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Binboğalar Efsanesi ve niceleri...

Ne güzel destanlaşır onun kaleminde doğa...

Yapı Kredi Yayınları önünde durmuştum. Gözüme bir kitap reklam ilişti ' Yaşar Kemal'in son romanı, korkuyu yazdı ' gibi bir şeydi reklamda yazan. Okumuştum, hatırlıyorum, Y. Kemal roman yazıyor diye. Çok heyecanlanmıştım.

Hemen içeri girdim, kitabı aldım. Aldım almasına ama şaşırdım.

Kitap 72 sayfa fakat o kadar iri puntolarla yazılmış ve satır aralıkları geniş tutulmuş ki, kitap 35 sayfa var yok.

Düşündüm kaldım, İnce Mehmed'i -ki 4 cilttir- yazmış Yaşar Kemal, nasıl olur da son romanı böyle olur?

Kitap 7 TL, bir de %20 indirim yapmışlar hemen.

Sonuçta dün gece bitirdim kitabı. Kitap bir deneme çalışması gibi adeta, hani böyle bir öykü ya da bir yazı yazmak istersiniz de müsveddeler üzerinde deneme yaparsınız, onun gibi.

Yaşar Kemal, hiçbir şeyi oturtamamış, olay yok, kişilerin çizimi zayıf, yer yer çok iyi gidiyor derken, çelişkiler var birbiri ardına.

Yani kısaca bir müsvedde. Ne yalan söyleyelim hayal kırıklığı.
Burada hemen şu soru düşüyor akla: ' 1923 Doğumlu, 90 yaşındaki Yaşar Kemal'in yazarlığının göstergesi olabilir mi 'Tek Kanatlı  Bir Kuş' ? Ya da değiştirirsek bu beklenenin altında kalan eser, Yaşar Kemal'in, Yaşar Kemalliğinden bir şey götürür mü? Elbette, hayır.

Ben burada Yapı Kredi Yayınlarını kınadım. Belli ki reklam yapmak ve kazanç için bu çalışma 'şişirilerek' basılmış. Her şeyin değersizleştiği, içi boşaltıldığı ülkemizde bir 'değersizlik' örneği daha.

Duyumum -okumadım- Yaşar Kemal eserin basılmasını istememiş. Bu daha da içimi acıttı.

Sonuç olarak tekrar edecek olursam 'Yaşar Kemal' önünde eğilecek kadar başarılı, Türk Edebiyatının en iyi yazarıdır.

Gelelim kitaba:

Yapı Kredi 'korkunun romanı' demiş ya, ben de okurken üşenmedim kaç kere ' korku, umutsuzluk vb. kelimelerin geçtiğini tespit etmeye çalıştım.Ama önce romanın konusundan kısaca bahsedeyim.

Roman Melek Hanım ve Posta Müdürü Remzi Tavdemir'in trenden inerek istasyonda beklemeleri ile başlar.
İstasyonda kimsecikler yoktur. Birilerinin gelmesi için beklerler karı-koca. Melek Hanım hemen örgülerini çıkarıp örmeye başlar. Bir de kedileri vardır, bir gözü sarı bir gözü mavi, bembeyaz bir kedi. (fakat kedinin romanda işlevi yok, bir iki kere daha lafı geçiyor o kadar)

Remzi Bey, birden istasyon şefini fark eder, yanına gider. Adam lazdır ve şive ile konuşur. Remzi Bey ve Melek Hanım'a çay ikram eder. Demlediği çaya hayran bir adamdır  Sadrettin Bey, kaçak çaydır ve kimi zamanda Hint çayı ile karıştırır.

Remzi Bey 'Yokuşlu'ya atandığını söyler. Fakat Sadrettin Bey, çiftin Ankaraya geri dönmelerini, Yokuşlu'nun üstüne dağ kaydığını, bu yüzden hiçbir aracın artık oraya gitmediğini söyler.

Tam o esnada bir otobüs gelir, karı-koca binip giderler. Yalnız otobüs şoförü 'Bir aydır' hiç kimsenin oraya gitmediğini söyler ve zaten hiçbir araç 'Yokuşlu'nun içine gitmeyi kabul etmez, sadece yakınında bir yerde bırakır. Nitekim Melek Hanım ve Remzi Bey'i de şoför kasabaya yakın yerde indirir ve gider.

Oracıkta kalır karı koca. Kasaba oldukları yerden görünür fakat ne bir ezan sesi ne insan sesi duyulur. Karı- kocanın da eşyaları vardır. Kasabaya gidecek birilerini beklemeye başlarlar.

Melek Hanımla Remzi Bey'in yanına beş kişi daha katılır. Bunlardan biri Yanıkoğlu Hüseyindir. Diğer dördü Almanya'dan işçi olarak gelen iki çifttir. Bu çiftlerden sadece Zeliha ve Hüsam'ın isimlerini biliriz. Diğer karı-kocanın hiç işlevi yoktur romanda.
Zeliha'nın anası 'Yokuşlu'da yaşamaktadır. Zeliha onu görmek için gelmiştir, sekiz senedir annesini görmemektedir ama nafile kasabaya girilemiyordur.
Zeliha bir çılgınlık yapar ve biraz da Hüsam'a inat, kasabaya girer.Fakat bayılır ve Hüsam, Zelihayı sırtına alır, kurtarır.

Ayılınca Zeliha anlatır neler gördüğünü. Özellikle 'kuş'lardan bahseder. O kadar çokturlar ki... Remzi Bey,anlar ki kabasayı 'kuşlar' istila etmiştir. Ve şöyle der:

'Yakında bir tümen asker gelecek, gelecektir, keskin nişancı, namluları havaya dikecek, sayısı ne kadar olursa olsun, ister bulut kadar gökyüzünü örtüp gelsinler, bir tümen asker tekmil kuşları, birkaç günde, çok çok bir haftada avlayabilirler (...) Ecinni kuşlar almış bu kasabayı, hiç mümkünatı yok. Bu encinni kuşlarla bir tümen başa çıkmazsa, bir ordu.'
Romanın sonunda, Zeliha-Hüsam ve diğer çift çekip giderler.Geriye  Melek Hanım, Remzi Bey, Yanıkoğlu Hüseyin kalırlar. Kahve yapmıştır Melek Hanım, üçü kahvelerini içerken bir otobüs yanaşır, içinden yolcular iner, uzun sakallı bir yolcu vardır aralarından. Kasabaya gitmek ister çünkü kasaptan (Aptullah) alacağı vardır. Roman uzun sakallının Aptullah'ın boyununu sıktığını hayal etmesi, fakat bu arada yolculardan Kör Rahminin gerçekten boynuna yapışmıştır- ile biter.

Benim saymam, 'korku' kelimesi 18 kere geçiyor romanda. Korku ile birlikte karamsarlık, umutsuzluk,ürkme gibi kelimeler de var.

Kişiler canlı çizilmemiş ama Melek Hanım'ın anlatıldığı yer güzel. Kısa cümlelerle aklımızda hemen nasıl bir insan olduğu canlanıyor.

Remzi Bey ise çelişkili önce Yaşar Kemal onun çelimsiz olduğunu söylüyor ve dizleri acıyan, karısından korkan, yılgın bir adam profili çizdikten sonra, kitabın sonuna doğru, onun boylu, ince, dik, yakışıklı bir adam olduğunu ayrıca suratında hep sevince , umuda benzer bir tatlılık uçuştuğunu söylüyor.

Mele Hanım, Remzi Bey ilişkisinde de bazı çelişkiler var. Örneğin kitabın başında, taşa oturan Remzi Bey'e bağıran Melek Hanım kitabın sonunda Remzi Bey'in kahvesini unuttu için mahcup olur ve koşarak kocasına kahve pişirir.

Melek Hanım'ın, Zeliha için düşünceleri de değişkendir.Melek Hanım, Zeliha'yı sevmez,anlatıklarına inanmaz hatta kasabaya girince ölmesini ister ama Zeliha ile Hüsam gidince, Zeliha için 'yüreğinin yarısını'alıp gittiğinden bahseder.

İkinci Bölümün başında, ceviz ağacı ve cevizden yapılan sandık tasviri nefistir. Tam Yaşar Kemal anlatımı.

Evet, roman iki bölümden oluşur. Birinci bölüm istasyon kısmı ikinci bölüm 'Yokuşlu' kabasının girişinde olan bitenleri kapsar.

Roman en fazla bir saatinizi alacaktır. Dediğim gibi 72 sayfa gözükse de aslında değil.

Beni romanda en çok çeken şey 'kuşların kasabayı istilası' ve Remzi Bey'in 'bir tümen askerin ya da ordunun' kuşları mutlaka temizleyeceği hakkındaki görüşü.

Müthiş bir alegori olduğunu düşünüyorum burada. Barış ve savaş üstüne.

Ayrıca Melek Hanım ve Remzi Bey, otobüsten indikten sonra daha yanlarına hiç kimse katılmamışken bir araba gelir, durur yanlarında. İçinde siyah takım elbiseli bir adam vardır. O da kasabaya girmek istemiş girememiştir ve Ankara'ya gidip kasabaya girmenin bir yolunu bulacağından bahseder.

Yaşar Kemal'in ateşte, cız diye tereyağı eritilerek yapılan pilav ve birlikte yer sofrasında yenilen yemek sevdası burada da sürüyor. ( Orta Direk )
Ve Çukurova, Türkmenler...

Melek Hanım'ın trende yolculuk ettiği köylülerden şikayeti beni gülümsetti, ' köylülerin vırt vırt osurduklarından bahsediyor.'

Yaşar Kemal severler için,

İyi okumalar...




Foto: Mimar Sinan Üniversitesinde Yaşar Kemal fotoğrafları sergileniyordu, orada çekmiştim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye