Ana içeriğe atla

Belma ve Gurbetçinin Metrobüsle İmtihanı

Sevgili dostum

    Yine bir toplu taşıma aracı yine metrobüs ve yine karmaşa. Acaba ne zaman kendi aracım olarak ve acaba ne zaman İstanbul trafiğinin tozunu attıracağım?

     İşe geç kalmanın verdiği huzursuzlukla,  tıkış tıkış metrobüs istifinde ilerlerken boş bir yer buldum. Bilirsiniz hani önden ikinci terk koltuk hafif 1,5 kişilik olan. Ama biz ne yapar eder iki kişi otururuz oraya, çünkü biliriz ki yol uzun.  Ulaşacağın yere en az iki taşıtla gittiğini, yorulduğunu biliriz. İşte bu yüzden cam kenarında olan iyice yapışır cama elinden geldiğince. Oturacak ikinci kişi de bilir bunu. Hafif bacaklarından kuvvet alır. Patates çuvalı gibi yüklenmez yol arkadaşına. Biz böyle yolculuk ederek aylarımızı geçirdik metrobüsde. Ama gelin görün ki zaten sabah sabah işe geç kalmışım. Gece çözerim dediğim testleri de çözemedim pişmanım, şu yarım porsiyonluk yere oturayım da tarih notlarını tekrar edeyim dedim. Demez olaydım. Nerden bilebilirdim yanımdakinin “jağğhh jağğhh Nein Nein”  diyen Türkiye’den Almanya’ya göç etmiş ama kısmen asimile olmuş bir Alamancı olduğunu? Neyse oturmuş bulunduk artık. Tabi benim çeyreğim oturabiliyor çünkü arkadaşımız yayılarak oturduğu gibi birde dirsekliyor beni. Bacaklara yüklendim çare olmadı. Bacak bacak üstüne attım çözüm değil. Ben notları okuyorum o beni dirsekliyor. Sesimde çıkmıyor, desem ya lütfen rahat durun ve toparlanın diye. Beni anlayacağını biliyorum çünkü karşısında kan bağı olduğu belli olan bir kadın onunla Türkçe konuşuyor Alamancı ablamız muhteşem Almancasıyla cevap veriyor kadına. Kızım Belma kalk en azından ayaklarından adam gibi güç alırsın dedim. Benim kalkıp ilerlememle başka bir kadın konuşmaya başladı. ‘Biraz ileri giderseniz oturacağım ‘ diye. Bizimki cevap vermiyor ama saf ayağına yatıyor. Karşısındaki cevap verdini kadına  ‘Orası bir kişilik taaammmm mı? O yüzden çekilemez.’  Kadın gayet güzel bir ses tonuyla  ’ Biz orada iki kişi yolculuk yapabiliyoruz o yüzden lütfen toparlan.’
 
-                  - Ama  Avrupa’da böyle değil. O Avrupa’dan geliyor. Biliyorsunuzdur ama yine söyliyim Avrupa zaten Almanya taaammm mı? Bu yüzden kayamaz.

Alamancı arkadaşımızın akrabası bu şekilde açıklamalarda bulunurken. Koridor tarafı ikinci yolcu kendini muhteşem ifade etti ama nafile.  Buranın Avrupa olmadığını, bizim burada daha anlayışla yaklaştığımızdan bahsetti. Ama sanırım onu da dirseklemiş olacak ki o kadında kalktı yanıma geldi.


Yani bu günün özeti: yine karmaşık toplu taşıma araçları, yine güne sinirli ve huysuz başlamak ve notlarımı tekrar edemedim.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye