Ana içeriğe atla

Astrid Lindgren ve "Uzun Çorap Pippi"

Astrid Lindgren Çocuk Edebiyat Ödülü 2008''i Avustralyalı kadın yazar Sonya Hartnett kazandı. Astrid Lindgren İsveç''in ve dünyanın en popüler yazarlarından. 2002 yılında 94 yaşında öldü ama onun hikâyeleri bütün dünyada anlatılmaya, okunmaya devam ediyor. Onun anısına beş milyon kronluk bir edebiyat ödülü veriliyor ki dünyanın çocuk edebiyatı dalında verilen en büyük ödülü, bir nevi Nobel''i.
...
1907''de İsveç''in küçük bir kasabası olan Vimmerby''de doğan Astrid Lindgren okuma ve yazmaya meraklı ve şehrin ilk kısa saçlı genç kızı ünvanını kazanacak kadar sıradışı biriydi. 1940''ların feminist kuşağından gelen Lindgren, Pippi''yi kaleme aldığında ne yazarlık tecrübesi vardı ne de yazar olmak gibi bir kaygısı.

1945''lerde iki çocuk annesi olarak, ağır bir ateşli hastalık geçiren ve aylarca yatağa bağlı kalan yedi yaşındaki kızını bir parça eğlendirmek için, kendi çocukluğundan, özlemlerinden yola çıkarak ona kendi uydurduğu masalları anlatmaya başlamış: "Bir gün kızım yine masal anlatmamı istedi. Ona bildiğim bütün çocuk masallarını anlatmıştım. Ne anlatmamı istediğini sorunca ''Uzun Çorap Pippi'' dedi. Ona anlattığım çilli, kızıl saçlı, uzun çoraplı küçük kıza; ki o benim çocukluğumdu, Pippi adını takmıştı."

Pippi Vimerby''den geliyordu; yaşıtı bütün kız çocukları her gün düzgün giyinip, bebekleriyle oynarken, asla niçin sorusunu sormayıp büyüklerine itaat ederken, o çevresindekileri soru yağmuruna tutuyor, uzaktaki denizci babasıyla telepatiyle iletişim kuruyor, korsanları kovalıyor, benekli atını kucağına alıp kaldırabiliyor, evlerin çatılarında koşuyor, pencerelerden atlıyor, ağaçların tepelerinde maymunu ile şarkılar söylüyor, evinde tek başına yaşıyor ve kendi kurabiyelerini kendi pişiriyordu...


Astrid, bu hikayeleri hasta kızına anlatışından iki yıl sonra, Stockholm''ün buzlu sokaklarında ayağı kayıp düşünce bacağını kırar ve evde oturmak zorunda kalır. Bu hikayeleri yazıya dökmeye başlar ve yazdıklarıyla, meşhur yayınevi Bonniers''in kapısını çalar ama sonuç alamaz. Çünkü masal kahramanı Pippi''yi zamana göre aşırı anarşist bulmuşlardır.

Bonniers, masaldaki, dönemin kabul gören değer yargılarına karşı çıkan çocuk kahramanın maceralarını basmayı göze alamaz.Ama Raben&Sjögren ''Uzun Çorap Pippi''nin'' maceralarını yayınlar. Ülkedeki bütün yazarlar, ahlakçı öğretmenler, din adamları ve gelenekçi aileler ayağa kalkar.

Uzun Çorap Pippi çocukları anarşist olmaya özendirmekle suçlanır, yargılanır hatta kitabın yayınlanmaması için davalar açılır.

Ama gün geçtikçe, Pippi''nin ünü yayıldıkça yayılır, başka ülkeleri gezer, yayınevini iflasın eşiğinden döndürüp, "Dünyanın En İyi Çocuk Kitapları" listesinde birinci sıralara taşır.

Pippi bugüne kadar 86 dile çevrilip milyonlarca çocuğa ulaştı. Kızıl saçları, çilli minik yüzü, iki eliyle kaldırdığı koca beyaz atı ileUzun Çoraplı Pippi''nin maceralarının konu olduğu televizyon ve radyo programlarıyla kısa filmlerin ise sayısı bilinmiyor.

Çocukların büyüklerden güçlü olabilmek, sınırsız özgürlük, inanılmaz kuvvet gibi hayallerini Uzun Çoraplı Pippi''de büyük bir sevecenlikle dile getiren Lindgren, diğer kitaplarında da fantezi ve sosyal gerçeği birleştirmeyi başarmıştı.

Yaşadığı sürece anarsişt çocuk ruhunun dizginlenmektense özgür bırakılmasından yana olduğunu her fırsatta dile getiren Lindgren, 94 yaşına kadar 60''a yakın masal serisi ve ve birçok unutulmayacak masal karakteri yarattı.

Astrid Lindgren''in başarısı ve çok satması, yayınevlerinin çocuk kitaplarına daha çok yatırım yapmalarını sağladığı gibi, yeni çocuk kitabı yazarlarının yetişmesine de öncülük etmişti.

İsveç''in, tuttuğunu koparan güçlü kadınları, Lindgren''i okuyarak büyüdü. Dünya bu anarsişt, devrimci masalcının korkusuz, özgür kahramanını okumaya devam edecek...

Hicran Duran, Stockholm, Pazar Mektupları, Taraf Gazetesi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye