Ana içeriğe atla

Babalar var



Maman dit "travailler c'est bien"
Bien mieux qu'être mal accompagné
Pas vrai ?
Où est ton papa ?
Dis-moi où est ton papa ?
Sans même devoir lui parler
Il sait ce qui ne va pas
Ah sacré papa
Dis-moi où es-tu caché ? ...

* Papaoutai, babasını isteyen (özleyen demiyorum, isteyen) bir çocuğun yakarışları. Neredeydi ki babası? Herkes çocuk yapmasını bilirdi, peki "baba" nasıl yapılırdı?

* Görece yeni baba olmuş bir arkadaşım izletmişti bu klibi işteyken. Kendisini tanısanız, her şey ve hiçbir şey hakkında oturup saatlerce sohbet edebilirsiniz. Ankara'yı sevme sebeplerinden biridir kendisi, böyle güzel insanları barındırdığı için. Burada ondan bahsetmesem sızızlardı içim. "-ızızlamak", "eti süzdürüp gelmek", "makro ve mikro ekonomi", "arz talep ve insanlık dengesi"... işte bunlar hep önemli şeyler hayatta. Güleç bir baba, derin bir dost, iyi ki varsın O.

* Raif Bey'i vardır bir de Kürk Mantolu Madonna'nın. Onunla sohbetler seyrek olur. Saatlerce susulur yeri geldi mi. Ankara'nın henüz Melih Başgan(tarihe not düşsün; bu dönem gençlerle Twitter'da o kadar haşır neşir oldu ki bu Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, itici yönüne karşın ironiyle "başgan" demekten kendini alamadı yaratıcı bebeler) tanıyıp kahrından solmadığı günlerde, yürünür işten eve, evden işe. Yirmi beşlik Sabahattin Ali'nin fahri babası gibidir kendisi. Kendisini henüz tam olarak tanıyamayan bendeniz, daha kitabın yarısında bıraktığı "baba" adam izlenimini yazmadan edemedim. Derin bir baba daha geliyor diyorum içimden... (meraklısına: Sabahattin Ali üzerine)

* Akira Kurosawa'nın Yaşamak (Ikiru) filmindeki Takashi Shimura babayı getirir aklımıza Raif Bey. Tüm memuriyeti ve dinginliğiyle pek çok benzer yönleri ve çevreleri vardır esasen. İzlemeyenler şimdiden ömürlerini yarıya bölüp, kaç sene bu filmi izlemeden boş yere yaşadıklarını hesap edebilirler.

* Bir baba daha vardır ki, yeni tanıştığım, o gönlümüze taktığı tek kurşunla efsaneleşmiştir: İbrahim Bey ve Kuran'ın Çiçekleri'ndeki İbrahim Bey rolüyle Ömer Şerif baba. O babacan yüz, o sakallar, o gülüş... Babaaaa! Şarkıdaki çocuk misali, "neredeydin babaaa" dedirtir insana. Momo'yla içtiği nane çayı (thé à la menthe) eşliğinde ettiği sözler, içimiz ısıtır. Bu filmi izlemeyenler de ömürlerini toptan kefeye koysunlar, öyle yani. Konuyu anlatmayacağım, burası meraktan kuduran, araştıran beyinlere ithaf edilsin. Pişman olmayacaklar.

* Baba demişken benim babamdan da bahsetmeli değil mi? Hiç aklıma gelmezdi onunla ilgili yazacağım. Düşünmedim daha önce. İlk aklıma gelen, onu aştığım belli yönlerde, tüm çocuklardan beklenildiği gibi. Ama bence esas olan, onun gibi bir babayı aşma fırsatı yakalamış olmam. Konusu da açılmışken, artık daha çok yazmalıyım belki onun hakkında. O bunu hakediyor. İyi ki varsın be baba, büyüksün!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye