Ana içeriğe atla

En alttaki adam ve Las Vegas



Gözünü açtı. Sağı solu yokladı. Işığı bulmak için hep aynı zorluklar... Yastığın altındaki feneri eline aldı, daha geniş aydınlatsın diye tavana tutarak terliklerine bakındı. Köşeye gitti. Bir bardak su içti. Tezgahın üstündekilerden kendine bir ekmek hazırladı. Her seferinde yeni şeyler ekleyip daha da lezzetlisini buluyordu. Ne kadar sağlıksız olursa o kadar iyi!


"Sentetik et yapmayı da başarmışlar, hayırlısı." dedi. Soylent yeşili yemesin de, ne olursa olsundu. "Yakında gelir raflara herhalde." En son ne zaman markete gittiğini sordu kendine. Fiyatlara çemkirmeyi özlemişti. Peşine birini taksa, eski günlerdeki gibi bütün marketin altını üstüne getirip fiyatlara çemkirseler ne güzel olurdu.

Dün 12 saat çalışmıştı.

Elinde tekerli arabası, sokak sokak gezip çöpleri karıştırdı. Neler gördü o çöplerde. Et sosu yapılmaya layık olmayan domatesler vardı mesela. Organik ve inorganik çöpler. O çöpleri yiyemeyen çocukları hayal etti. Şanslıydı aslında. Bir sahibi yoktu.

Çok zengindi be insanlar... Çöpü karıştırırken çemkiriyordu. Bir ara avuç dolusu ekmek poşeti kıskacı buldu. Hazine bulmuş gibi sevindi. "Kıskaç deyip geçmeyin" dedi. Marifetleri saymakla bitmezdi; parmak arası terlik güçlendirici, kablo toparlayıcı, bant ucu tutacağı... Ve tabii ki birincil görevi olan poşet kıskaçlığı. İnsanın sinirine dokunan bir takıp çıkarma hissiyatı olsa da kullanışlı olduğunu düşünüyordu. Yeleğinin cebine attı özel parçaları.


***

Las Vegas tünel insanları
04.11.2010, DHA

Dünyanın kumar cenneti olarak tanınan Las Vegas’ın renkli ve pırıltılı ışıklarının, şehrin altında sürmekte olan bambaşka bir hayatı gözlerden sakladığı ortaya çıktı.

Daily Mail gazetesi, Las Vegas’ın toprak altındaki kanalizasyonlarında yaşayan evsiz ve yoksulları buldu.

Daily Mail’in haberine göre, ünlü kumarhaneleri besleyen 330 kilometrelik elektrik, su ve kanalizasyon tünelleri yaklaşık 1000 kişiye ev sahipliği yapıyor.

Bunlardan bazıları, sokaklardan toplanan kitaplık, gardrob ve çift katlı ranzalarıyla tünellerde adeta bir “yer altı sarayı” bile kurmuş durumda.

Bu “yeraltı sarayı”nın sahibi olan Steven ve Kathryn çifti, yaklaşık beş yıldır yaşadıkları tünelin duvarlarını çöpe atılmış tablolarla bile süslemişler.

Amy ve Junior çifti ise, uyuşturucu bağımlısı olup bütün varlıklarını uyuşturucuya kaptırınca, Las Vegas’ın altındaki tünellerde yaşamaya başlamışlar.

Bir gece yarısı yiyecek bulmak için çöpleri karıştırdıkları sırada tünellerde yaşayan biri sayesinde burayı mesken edindiklerini belirten çift, çöplerden topladıkları eşyalar sayesinde üç yıldır “mutlu bir yuva” sahibi olduklarını söylüyor.

http://www.dha.com.tr/tunel-insanlari_121836.html
http://www.radikal.com.tr/fotogaleri/dunya/tunel_insanlari-1027411
http://fotogaleri.ntvmsnbc.com/las-vegasin-tunel-alti-yasamlari.html













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a...

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm...

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye ...