Ana içeriğe atla

Yollarımız


Selam olsun bu yazımı okuyan güzel insanlara,

Bizim yollarımız neden böyle? Akp hükümetimizin en çok reklam yaptığı konulardan birisi yollar. Sürekli yaptıkları yollardan bahsediyorlar. Haklarını yemeyelim, çok güzel yollar yapıyorlar. Ama.. Ama..


Yaklaşık 4 aydır motorsiklet kullanıyorum. Bu süre zarfında 6bin km yol yaptım. Yollarımızdan bahsedecek olursam bence çok kötü. Bu belediye başkanları ya da bu yollardan sorumlu kişiler bu yollardan geçerken hiç kendilerinden utanmıyor mu acaba? O kadar güzel yollar yapılıyor ama 1 yıl geçmeden delik deşik ediyorlar. Yollara bir şey döşüyorlar. Bunun nedeni belli tabii, anlatma gereği duymuyorum. Arkadaş madem yolları her yıl delik deşik ediyorsunuz(bunu da yapmamaları lazım) en azından şu yapılan yamaları düzgün yapın. Bu yamaları yapan işçiler nasıl bir işçidir? Yoldaki bir çukura yama yapmak bu kadar mı zor sizce? Kaymak gibi yollarda gitmek varken özensiz yapılan yamalardan doğru düzgün yolculuk yapılmıyor. Sürekli fren-gaz, sağ sol yapmak zorunda kalıyoruz. Tangur tungur yolculuk yapıyoruz. Bu yolların ülkemize zararı çok fazla. Daha fazla yakıt tüketimi, daha fazla kaza, daha çok arızalanan araçlar, zaman kaybı vs. Konu ile ilgili bir İzmit'in merkezinden bir fotoğraf paylaşacağım ilerleyen günlerde, demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Özetle yollarımız kötü. Daha kaliteli işçilik, daha kaliteli yollar bizim hakkımız. Bizlerden alınıp o yollara harcanan(yedirilen) paralarla kaymak gibi yollarda gidebiliriz. Bahsettiğim yollardan geçen fakat bu yollar neden böyle diye sorgulamayan insanlara bu bilinci vermeye çalışmalıyız.

Yorumlar

  1. Anlattıklarında "karayollarında taşeron yoluyla özelleştirme"nin payı olduğunu düşünüyorum. 2001 yılında yayınlanan, Yıldırım Koç'un kaleme aldığı "Taşeronluk ve Fason Üretim" kitapçığı (21 sayfa) bu konuda çok aydınlatıcı.

    Kitapçık taşeronun kamuda nasıl özelleştirme aracı haline getirildiğini anlatıyor. Sadece karayollarını içeren cümleleri aktarıyorum: (İndirmek için: http://kizilkitap.blogspot.com/2013/08/taseronluk-ve-fason-uretim-yildirim-koc.html)

    ...Kamu sektöründe taşeronluk ve fason üretim, özelleştirmenin bir biçimidir. Özel sektörde taşeronluk ve fason üretimin ana amacı ise sömürünün yoğunlaştırılması, işçinin en temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılması, işçilik giderlerinin düşürülmesidir.

    Kamu sektöründe taşeronlaşma ve fason üretim, 24 Ocak 1980 istikrar programı sonrasında gündeme geldi ve sistemli bir biçimde yerleştirildi. Düşük işçilik giderlerine dayalı ihracat çabalarının yoğunlaşmasıyla birlikte, özel sektörde de taşeronluk ve fason üretim yaygınlaştı.

    Bu doğrultudaki ilk sistemli çabalardan biri, 1983 yılında hazırlanan Ulaştırma Ana Planı'dır. Bu Plan uyarınca Karayolları Gn.Md.'nün emaneten yaptığı işler 10 yılda yüzde 60'dan yüzde 25 düzeyine indirilecekti.

    ...Karayolları Genel Müdürlüğünde de hızlı bir taşeronlaşma vardı. Genel Müdürlük tarafından doğrudan yapılan ihaleler dışında, İstanbul'da 1. Bölge Müdürlüğünde 38 iş ve 17. Bölge Müdürlüğünde 42 iş, Elazığ Bölge Müdürlüğünde 5 iş, Van Bölge Müdürlüğünde 40 iş, Sivas Bölge Müdürlüğünde 24 iş, Bursa Bölge Müdürlüğünde 57 iş ve Ankara Bölge Müdürlüğünde de 38 iş taşeronlara ve müteahhitlere verilmişti. Diğer taraftan, Karayolları Genel Müdürlüğü'nde çalıştırılan işçi sayısı sürekli olarak düşürülüyordu.

    YanıtlaSil
  2. DEVAMI: ...Karayolları Genel Müdürlüğü'nün İstanbul ve civarındaki çalışmalarını yürüttüğü 1. ve 17. Bölge Müdürlükleri'nde önemli miktarda iş müteahhitlere yaptırılıyordu. Müteahhitlerde üstlendikleri işleri küçük parçalar halinde taşeronlara devrediyordu. 1993 yılı Ocak ayında bu şekilde çalışan taşeronların istihdam ettiği işçi sayısı 2000 civarındaydı. Ayrıca 1. ve 17. Bölge Müdürlüklerinin temizlik ve bakım işleri de 200 civarında taşeron işçisine yaptırılıyordu. Yol-İş'in örgütlü bulunduğu Yapı Merkezi A.Ş. Yedpa ve İstanbul Hafif Metro işyerlerinde 260 sendikalı işçi varken, taşeron işçilerinin sayısı 400'dü.

    ...1998 yılında Karayolları Gn. Md. işyerlerinde taşeron uygulaması nitelik değiştirdi. Karayolları Gn. Md.'ne ait araçlar taşeronlara daha yaygın bir biçimde kiralandı. Geçmişte bazı yol yapım ve onarım işleri taşerona verilirken, bu yıllardan itibaren taşeron işçileri ile Karayolları Gn.Md. işçilerinin aynı ekipte çalışması, taşeron işçilerinin de Karayolları Gn. Md. binalarında kalmaları, işyerindeki tabldottan yararlanmaları istendi. Kullanılabilir durumdaki iş makinaları hurdaya çıkarılarak, işlerin taşeron aracılığıyla yaptırılmasına hız verildi. Taşeronlukla birlikte kiralık işçilik uygulaması da gündeme geldi. Özel sektördeki taşeronlaşma da 1990'lı yılların ikinci yarısında hızlanarak sürdü. Örneğin, Bolu Tüneli inşaatında çalışan işçiler 1999 yılı ortalarında işten çıkarılarak, işler taşeronlara devredildi ve Türkiye YOL-İŞ Sendikası'nın işyerindeki örgütlülüğü sona erdirildi.

    ...Karayolları Gn.Md., Köy Hizmetleri Gn.Md. veya DSİ Gn.Md., satılarak özelleştirilemez. Bunları ve benzeri kuruluşları özelleştirmenin yolu, bu kuruluşlarca yerine getirilen hizmetlerin müteahhitlere ve taşeronlara yaptırılmasıdır. Bu yolla işçilik giderlerinin düşürüldüğü ileri sürülür. Ancak, müteahhitlere ve taşeronlara yaptırılan işlerin çok büyük bir bölümü yapılan işe ilişkin şartname hükümlerine uygun değildir ve kalitesizdir. Buna bağlı olarak da, işin tamamlanmasından kısa bir süre sonra, onarım çalışmaları başlamaktadır. İlk başta daha ucuz gibi görülen bir iş, yapılan onarım da hesaba katıldığında, çok daha pahalıya gelmektedir. Türkiye'de kamu kesimine yapılan işlerde sıkı bir denetimin uygulanmaması ve siyasi müdahalelerin yaygınlığı, devletin ihaleler yoluyla soyulmasına neden olmaktadır...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geliyorum Josephine, yıkanma!

Toplumların temizlik anlayışı tarih boyunca değişmiş. Şimdi yaşanan ise küresel ölçekli bir değişim. Modern yaşamı etkisi altına alan hijyen ideolojisi, getirdiği standartlarla doğal ve insani olanı dışlıyor. Katherine Ashenburg Dirt on Clean adlı kitabında temizlik pratiklerini anlatıyor. Her kültürün kendine, pislik ile aşırı titizlik arasında en mükemmel nokta olarak seçtiği bir temizlik anlayışı var. Modern, orta sınıf Kuzey Amerikalılar için "temiz" kelimesi her gün aksatmadan duş almak ve ardından da parfüm sıkmak anlamına geliyor. Oysa 17. yüzyıl aristokrat Fransız erkeği için temizlik, her gün iç çamaşırını değiştirmek, ellerine su serpmek ve vücudunun geri kalanına su ya da sabun değdirmemek anlamına geliyordu. Birinci yüzyılda Romalılar için iki saat ya da daha uzun süreler vücudu farklı sıcaklıklarda suyla ıslatmak, metal bir aletle vücudun terini ve yağını kazımak demekti. Son olarak da tüm vücut yağlanarak temizlenme işi tamamlanıyordu. Her gün, herkes bir a

Knorr salata sosu, fesleğenli ve kekikli - Tarifini açıklıyorum :)

Bir yıl öncesine kadar bu sosu çok tüketiyordum. Salataya çok güzel bir tat katıyor. 4 kaşık su ve 4 kaşık yağ ile sosu karıştırıp salataya döküyorsunuz. Nasıl bir sos ise, insanın salatayı yedikçe yiyesi geliyor. Hatta arkadaşımla abartıp mayonez de sıkarak yiyorduk salatayı. Ne günlerdi... Sonra neden kendim yapmıyorum bu sosu dedim ve ambalajın arkasındaki tarifi aldım. Sanırım hevesim kaçtığı için bir gün bile yapmayı denemedim evde. İlk okuduğumda zerdeçalın ne olduğunu bilmiyordum. Kesin asıl tadı veren baharat budur diye düşünüyordum. Henüz denemedim ama zerdeçalla tanıştım. Fikrim değişmedi; bence hâlâ işin püf noktası zerdeçal ( 2011 notu: Lezzetin potastum glutamattan geldiğini anladım. İnternette biraz araştırırsanız, çin tuzu diye de geçen bu kimyasalın, alınan tatları daha yoğun hissettirdiği belirtiliyor. Fakat aksini söyleyen pek çok kurum olmasına rağmen ben sağlıklı oluşu/güvenilirliği konusunda -hele ki mevzu ticari ürünler olunca- şüpheliyim). İşte tarif: Kurutulm

Heaven Knows, Mr. Allison - Beyaz Rahibe (1957)

Yönetmen: John Huston Oyuncular: Robert Mitchum, Deborah Kerr Süresi: 198 dk. Issız adalar gerek benzersiz egzotik havaları gerekse manzaraları açısından kişinin yalnızlığını en iyi biçimde yansıtmaya uygun görüldüğü için sinemacıların vazgeçilmez mekanlarıdır. Kaç yıldır ‘Lost’u izliyoruz ekranda bir düşünsenize. İstanbul Modern’de gerçekleştirilen ‘Robert Mitchum ve Cool’un Doğuşu’ isimli programın ayrıntılarını okurken aklıma Mitchum’un, böyle cennet gibi bir adada geçen ‘Beyaz Rahibe’ isimli filmi geldi. Beyazperdede ‘Cool’luğun kitabını yazmış olan aktör, bu filmde de Deborah Kerr ile yine aynı pozisyonda takılıyor. John Huston’ın ‘African Queen’ inden esintiler taşıyan film, baştan sona tabiatın içinde geçer. Ve aynı sevimli-likte olmasına karşın pek tanınmayan ama izlenmeye değer bir filmdir. 2. Dünya Savaşı’nda gemisi batırılan Allison, tesadüfen Japonlara ait bir adaya sürüklenir. Eskiden üs olarak kullanılan ada terk edilmiştir. Kendi imkanlarıyla yaşam mücadelesi vermeye